Muharrem ASLAN
muharremaslan@hotmail.com
BU MÜKEMMEL ŞİİRİN ŞAİRİ KİM ?
KOLAY
KABULCÜLÜĞE BİR GÖNDERME …
Kadın
Telakkisi
Kimi
der ki kadın ;
Uzun kış gecelerinde,
Serip* bir döşek gibi
Yatmak içindir.
Kimi der ki kadın ;
Yeşil bir harman yerinde,
Dokuz zilli bir köçek gibi
Oynatmak içindir.
Kimi der ki, hamur yoğurur.
Kimi der ki, çocuk doğurur.
Her ağızdan bir söz:
Kimi der ki, ilk göz ağrım.
Kimi der ki, onunla dolu bağrım.
Kimi der ki, bunca yıldır yaşıyorum ayalimdir.
Kimi der ki, boynumda taşıyorum vebalimdir.
Ne bu,
ne şu.
Ne öyle,
ne böyle.
Ne döşek,
ne köçek.
Ne ayal,
ne vebal…
O benim;
Kollarım, bacaklarım, dudaklarım,
Ve başımdır..
Yavrum, anam, öz kardeşim, karım,
Hayat arkadaşımdır.
Haftalık
Resimli Ay – Ocak 1931, Sayı 9
*
Resimli Ay’da “ çekip bir döşek gibi “ olarak geçiyor.
Son
mısra “ Kavga yoldaşımdır “ olacakken, kanuni sakıncadan dolayı, Nazım Hikmet’in
önerisiyle “ Hayat arkadaşımdır “ şeklinde basılmıştır.
Birinci
baskısı, Kasım 1996 yılında Scala Yayıncılık, Şiir Dizini’nde “ Daha çok
onlar yaşamalıydı ‘ isimle yapılan şiir kitabının 31. ve 32 sayfalarında
geçen yukarıdaki şiir, ilk defa Haftalık Resimli Ay – Ocak 1931, Sayı 9
yayınlanıyor. Bu şiirin şairi, çoğunlukla Nazım Hikmet’le karıştırılan Nail
V.’dir.
Edebiyat ve Eleştiri Dergisi’nin 89-90 sayısında “ Nazım Hikmet’in düşünce
evrimini hızlandıran nedenler ve kadına bakış açısı”’ başlığı altında
kaleme aldığım inceleme yazımın son bölümüne kaynak göstermeden “Nazım’ın
ezberimde kalan “ Kadın” adlı şiirinden” diye, bir kaç dizesini
yazmıştım. Hem şimdi bu hatanın nereden geldiğini hem de öğrendiğim gerçeği
doğru aktarmak adına, bu konuyu gündemime almış bulunuyorum.
Bu şiiri yıllardır, kürsülerden Nazım Hikmet’in diye dinledim. Karşılaştığım
yüzlerce yazıda Nazım imzasını gördüm. Sizde google
üzerinden bir tarama yaptığınızda, yüzlerce sitede bu şiirin Nazım Hikmet
imzasıyla yayınlanmakta olduğunu ve kimilerinin bazı gazetelerin köşe
yazarlarına ait olduğunu da görebilirsiniz. Doğrusu, Nazım’ı yakından
takip etmeye çalışan biri olarak , tüm kitaplarını okumuş ve bu şiire hiç
rastlamamıştım. Bununla beraber, sözlü edebiyatı, ortaya henüz yeterince
dökülememiş kaynakları da hesaba katarak, “bu şiir Nazım’ın olabilir, yoksa
şimdiye kadar birileri çıkar yanlışa dur ! der”, diye düşünüyordum.
Bir de, Pir Sultan’a, Köroğlu’na nasıl sonradan şiirler mal edildiyse, Nazım’ın
sevenleri tarfından yazılmış bir şiir olabileceğini de hesaba katıyordum... Ama,
kafamı kemiren bu dünya güzeli şiirin ip ucunu ancak bugünlerde bulabildim. Ve
girişimlerim sonucunda TÜSTAV başta olmak üzere yazarın yakın dostlarından
Thomas Schmmitz’e kadar ulaşdım ve gereken anahtar bilgileri aldım.
Londra’ya ulaşan kaynakları daha çok zenginleştirdiğimde, konuya ve Nail V. ‘ye
ilişkin daha ayrıntılı bir inceleme yazısı da kaleme almayı planlıyorum. Bu
yazımda, Nazım Hikmet’le Nail V.’nin neden karıştırıldığına yönelik bir
çalışmanın yanısıra, Nail V.’nin şair - gazeteci kimliği, sanatı, mücadelesi ve
şiirin geçtiği dönemin bazı özelliklerini küçük notlar halinde aktarmaya
çalışacağım. “ Kadın Telakkisi “nin de içinde yer aldığı ve bu kitaba,
ismini veren “Daha çok onlar yaşamalıydı “ şiirini anmadan da geçmek
istemiyorum.
Daha
Çok Onlar Yaşamalıydı
Onları hep birer birer
Tanıyorum,
Onlarla yan yana,
Boyanamadığım diye kana
Kendi kendimden utanıyorum.
Daha çok onlar yaşamalıydı,
Daha çok onlar haketmişlerdi bunu.
Daha çok onlar bilirlerdi
Yaşamanın ne olduğunu.
Ben onlardan öğrendim
Sevmeyi sevilmeği,
Bana onlar öğrettiler
Dostu dost düşmanı düşman bilmeyi
Kafamı onlar yoğurdular.
Orada yepyeni
Taptaze
Gıcır gıcır bir alemi
İlk önce onlar kurdular.
O topraklarda ayrı gayrı bilinmez.
O topraklarda hep el ele tutulmuştur,
O topraklarda dert unutulmuştur;
Burcu burcu ekmek kokan baharda,
Ağız dolusu gülünür o topraklarda.
Daha çok onlar yaşamalıydı,
Daha çok onlar haketmişlerdi bunu;
Daha çok onlar bilirlerdi
Yaşamanın ne olduğunu.
Kavgam onların adıyla anılılır.
Onlar öyle aç,
Öyle çıplak
sanılır
Ama;
İlk önce onlar
altettiler yokluğu,
Onlar tattılar,
İlk önce asıl tokluğu.
Daha çok onlar yaşamalıydı.
Daha çok onlar haketmişlerdi bunu;
Daha çok onlar bilirlerdi
Yaşamanın ne olduğunu.
( 1 )
Yeni
Edebiyat, 15.11.1941, sayı 26
1910 yılında Muğla’nın Ula ilçesinde doğan şairimiz, isim yönünden zengin
görünüyor ; Nail V., Beşinci Nail, Nail Vahdetti, Nail Çakırhan ve bugün
kitaplarının son baskısında kullandığı ise Nail V. Çakırhan. 1930 - 1940’lı
yılların edebiyat dünyasında daha çok adı Nail V. Olarak geçmektedir. Ve
gazeteci, şair olarak tanınmaktadır ( Sözünü ettiğim isim çokluğu okadar
çok karışıklığa yol açıyor ki , “ Daha çok onlar yaşamalıydı”nın toplam iki
baskısı 1996 – 1999 yıllarında aynı yayınevi tarfından yapılmasına rağmen,
ilkinde Nail V., ikincisinde ise Nail V. Çakırhan olarak basılıyor ). Üç
yılda 2 ayrı isim, hem de günümüzde...
Liseyi Konya ‘da okuyan şairimiz 10.sınıfta “ Kervan Dergisi ” ni, Lise
sonda ise arkadaşlarıyla “ Halka Doğru Dergisi ” ni çıkartır.
“...çıkardığı ‘Halka Doğru’
dergisinde yayımlanan ‘Alev Yağmuru’ başlıklı şiiri yüzünden derde girer başı.
Müstebitlerden, derebeylerinden söz eden bir şiirdir bu. İhbar üzerine Konya
Emniyeti tarafından gözaltına alınır. Tam da bakalorya (olgunluk) sınavlarına
hazırlanmaktadır. Sorgulamalardan sonra, onun yanında, yetkililerle Ankara
arasında bir telefon konuşması geçer. Telefonun öteki ucundan verilen talimatı
çok net olmasa da duymuştur? ‘Bırakın çocuğu! Ayıptır...’ Atatürk'tür bu talimat
veren.
"Ben bu şiirle Atatürk'ü değil, Muğla'daki ağaları
benzetmiştim derebeylerine. Atatürk biz gençler için müthiş bir deha, taptığımız
bir insandı. Ona hakaret etmeyi düşünmem bile münkün değildi. İşgüzarın biri
şiiri ters yorumlamiş ve nezarete attırmıştı beni. Sınavlara polis refakatinde
gidip geldim.”
Aynı şiiri yüzünden bir kez de İstanbul'da dava açılır
hakkında. Resimli Ay dergisinde çalışmakta olan Nazım Hikmet çok beğendiği şiiri
Hukuk Fakültesi öğrendilerinin çıkarmakta oldukları ‘Hareket’ dergisinde
yayımlatmıştır. Üstelik de tam
sayfa ve iri puntolarla. Konya'da takipsizlik kararı aldığı halde İstanbul'da ki
davada altı ay ceza yer. Ancak, temyiz bu kararı resen bozar ve beraatına karar
verir. Nazım Hikmet'le de bu olay dalayısıyla tanışırlar. “
Lise bitirme ve olgunluk sınavlarında çok iyi notlar
almış, yüksek öğrenimini parasız yatılı olarak yapma hakkı kazanmıştır. İstanbul
Tıp Fakültesi'ne yaptırır kaydını. Bir süre sonra doktorların geçim
kaynaklarının başkalarının hastalığına bağlı olduğu düşüncesiyle Tıbbiye'yi
bırakıp Hukuk Fakültesi'ne geçer. Benzer düşüncelerle oraya da fazla ısınamaz.
Nazım Hikmet'in önerisiyle basında çalışmaya karar verir. Bir yandan Cumhuriyet
gazetesinde düzeltmenlik yapar, bir yandan Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne
devam eder ve bol bol şiir yazar.Yazdıkları
Resimli Ay'da yayımlanır.
Nazım'la dostlukları kısa sürede ilerlemiştir. 1930'da
ortak kitapları 1+1=Bir'i çıkarırlar. Bir dönem Nazım Hikmet'in babasının evinde
birlikte yaşarlar. İki yıl sonra da 'komünist teşkilat kurmak'tan gözaltına
alınırlar.
"Cağaloğlu yokuşundaki polis teşkilatında bir ay
boyunca işkence gördüm. Sonra da otuz arkadaşla birlikte cezaevine düştük. Bursa
Cezaevi'nde Nazım'la aynı koğuştaydık. İki buçuk yıl kaldık. O bol bol şiir
yazıp durdu …”der, ( 2 )
Nail V. Çakırhan’la Nazım Hikmet’in dostluğu 'Alev
Yağmuru' şiiriyle başlar, ama Nazım’a bu da yetmez, deyim yerindeyse
Çakırhan’ı siyasi düşünce açısından da örgütler, sosyalist - komünist olmasına
öncülük eder, adeta kol kanat gerer, yoldaş olurlar. Nazım, hatta onun için
1931 yılında bir de şiir kaleme alır ( Hoş Geldin ). Yalnız,
bu şiirin yazılış tarihinde çelişki görünüyor.
Çünkü, iki ayrı tarih var. İlki, 1931 Ocak, Nail V,’nin
“Daha çok onlar yaşamalıydı”
kitabında geçtiği şekliyle
,
diğeri ise Nazım’ın “Benerci Kendini Niçin Öldürdü “1932
Birinciteşirin 5. Çarşamba gecesi şeklinde, yazılı. Çeşitli aralıklarla
tekrardan basılan ikinci bölüm, Adam ve YKY baskılarında ‘1932 ’
olarak geçmekte.
HOŞ
GELDİN
Hoş geldin!
Kesilmiş bir kol gibi
omuz başımızdaydı boşluğun...
Hoş geldin!
Ayrılık uzun sürdü.
Özledik,
Gözledik...
Hoş geldin!
Biz
bıraktığın gibiyiz.
Ustalaştık biraz daha
taşı kırmakta,
dostu düşmandan ayırmakta...
Hoş geldin.
Yerin hazır.
Hoş geldin.
Dinleyip diyecek çok.
Fakat uzun söze vaktimiz yok.
YÜRÜYELİM......
( 3 )
1931 Ocak
“ * Bir yıl süren Muğla ayrılığı dönüşünde Nazım Hikmet
tarfından Nail V. İçin yazılmıştır.” açıklaması
kitaba not olarak da düşülmüş bulunuyor.
Çakırhan 1934 yılında, Cumhuriyet’in onuncu yılı kutlamaları
nedeniyle hapislikten kurtulunca, Nazım’ın 1921’de yaşadığına benzer, kendine
yeni bir bilgi açlığı rotası çizer. Ve yönünü sosyalizmi öğrenmek üzere
Moskova’ya çevirir. Üniversite öğrencisi, işçi ve evli bir devrimci olur
“...1934'te kimseye haber vermeden
ortadan kaybolur. İstanbul'dan Hopa'ya, oradan da bir arkadaşının yardımıyla
Sovyetler Birliği'ne gider. Komintern'le ilişki kurar ve Moskova'da Puşkin
Meydanı'na yakın bir yurtta üç ay Rusça öğrenir. Ardindan Moskova Doğu Halkları
Üniversitesi'ne (KUTV) girer. Orada iki buçuk yıl sosyalizm ve ekonomi görür.
Stalin, Tito, Hoşimin, kruşçev
, Dimitrov gibi önemli siyasetçilerin bazılarını görür. Bazılarıyla tanışma
fırsatı bulur. Öğrenimi sürerken bir yandan da uygulamaları yakından görmek
ister ve kendi isteği üzerine
Moskova yakınlarında bir tekstil fabrikasına gönderilir.
"Fabrika da dört bin kadar kız çalışıyor, hepsi de
18-20 yaşlarında. On kadar da erkek... Nasıl kurtulursun dört bin kızdan?
Evlendim."Evlendiği kızın adı Taisa'dır…”der.
( 4 )
Dayanışmayı daha da ileri
taşıyarak, birlikte şiirler yazmaya ve ortak kitap çıkartmaya kadar giderler.
O dönemde, Nazım’ın Resimli Ay dergidinde çalışmaya başlamasıyla, kullandığı
devrimci şiir dili ve tekniği genç kalemler arasında kabul görmekte ve hızla
yayılmaktadır. Çakırhan’da bu genç şairlerden biri olur. Çakırhan Nazımdan çok
etkilendiği için şiir dilleri ve biçimleri zaman zaman iç içe geçebilmiştir.
Bursa Cezaevi’nde Nazım’la aynı koğuşda iki buçuk yıl yatan Çakırhan,
Sultanahmet Cezaevi’nde 8 Şubat 1948’de eşi Halet Çambel’e aşk mektupları
yazarken Nazım’ın şiirinden alıntı dahi yapmıştır;
“ Sevmek mükemmel şey, delikanlım
Sev bakalım
Mademki kafanda yıldızlı bir gece var
Benden izin sana
Sev sevebildiğin kadar “ ( 5 )
1930 – 1940 yıllarında; gerek dünya görüşleri, şiir
anlayışları , benzer iş ve çevre içinde bulunmaları, gerekse Çakırhan’ın şiir
kitabının çok geç basılması ve
kitabın yeterince
tanıtılmaması, yapılan sözlü hataların kanıksanarak yazı ortamına da hatalı
yansıması nedeniyle yanlışlıklara düşülmektedir. Bununla beraber hiçbir
gerekçenin, tekrarlanan hataların ağırlını hafifletecek cinsden olmadığını kendi
adıma söylemek isterim. Burada birşeyi daha söylemeden geçemiyeceğim;
Çakırhan’ın şiirdeki üretkenliğini sürdürmemesi, son 60 yıldır
şiir dünyasıdan uzak kalmayı tercih etmesi, böyle toplumcu yazar ve ozanlar
üzerinde yoğunlaşan baskı kadar, edebiyatı okurla buluşturan yayınevleri ve
diğer yayın organlarının zulümlerle dile gelen eserlere gereken özeni
göstermiyor / gösteremiyor olmalarıdır da aynı zamanda… diye de düşünüyorum”
Bunu biraz da kendisine sormak gerekir sanırım.
Nazım, çok emek harcadığı Çakırhan’ın şiirdeki tıkanıklığını
çok öncelerden görebilmiş ve Bursa Mapushanesi’nden
Kemal Tahir’e yazdığı bir mektubunda şöyle demiştir
“ Bilirsin ya ben şimdiye kadar -başka hususlarda değil sanat meselelerinde-
yalnız bir defa aldandım. Bizim biçare Nail V. de. Oğlan bir türlü yetişemedi.
Onu şiire teşvik etmenin azabı hala içimde. “ ( 6 ) demiştir.
Nazım’ın yazdığı mektupların bu dönemi, kitapta Malatya ( 1941 – 1944 )
dönemine denk düşüyor. İncelemelerim büyük ihtimalle 1941 yılını işaret ediyor.
Oysa Çakırhan, on yıl önce 1931’de mükemmel şiiri ‘ Kadın Telakkisi ‘ni
yazabilmiştir.
Çakırhan, Nazım gibi soyalist düşünceyi taşımaya başladığı
yıllardan itibaren, hayatına giren sevinçleri, ayrılıkları, acıları, hatta bazı
yönden aşk coğrafyaları dahi benzerlikler gösterir. Bu konularda kendi ağzından
, Thomas Schmitz ile yaptığı ropörtajda şöyle der ; “…İlk
önce "Cumhuriyet", sonradan "Tan" için çalıştım. "Tan" o bakımdan bizim için
önemli çünkü o zamanda, kırklı senelerde, Türkiye'de tek parti sistemi
sallanmaya başladı ve bizimde desteklediğimiz "Demokratık Parti" kuruldu.
Hükümete karşı değildik sadece muhalefet olarak ikinci bir parti gerekliydi. Bu
arada "Görüşler" gazetesi 50.000 tirajla piyasaya çıktı. Düşünülürse
"Cumhuriyet" ve "Tan" gazetelerinin ikisinin toplam tirajı 15.000 idi.
Hareketli bir zamandı. Matbaamız bir keresinde saldırıya uğradı. Tahrip edildi
ve çağırdığımız güvenlik güçleri yalnız komşu dükkanları korumaya aldılar. Ben
ancak çatıdan kaçarak canımı kurtarabildim.(...) Otuzlu senelerin başlangıcında.
1932'de cezaevine girdim (...) Siyasi nedenlerden dolayı. 1935'te af ile çıktım
ve Rusya'ya gittim. Orada mülteci pasaportu ve melce aldım. Bana iş vermişler -
herkes çalışmak zorundaydı - bir daire ve başlangıçta ihtiyacım olan bütün
yardımı aldım. Bize bir organizasyon yardım etti ve bu organizasyon da bütün
Dünyadan sadakat alarak destekleniyordu ve bizi koruma altına aldı. Benim
aldığım yardım kim bile belki Amerika'dan belki de Afrika'dan gelirdi. Tekstil
fabrikasında çalıştım ve akşamlarıda başka mültecilerle sohbet ettik çünkü
ülkemize geri döneceğimiz için bizi hazırlıyorlardı. Orada Tito, Wilhelm Pieck
ve başka bugün meşhur olan insanlarla karşılaştım. Orada bir Çinli de vardı,
ismini unuttum, ama sonra Çin'de dış işleri bakanı oldu. Gottwald isimli bir
Çek savandan sonra Cumhur Başkanı oldu. Orada çok insan var. Herkesin bir takma
ismi vardı. Sadece birbiriyle arkadaş olan kişiler aralarında doğru isimlerini
bilirdiler.(...) Ben de “ Kola “ ismi olarak evlendim ve bir oğlan çocuğunun
babası oldum.(...) Evet, o zaman tüm Avrupa'da savaş kokusu vardı, herkes evine
dönmeye çalışıyordu, herkese kendi ülkesi için savaşmak yada bir şeyler yapmak
istiyordu. Ben de Türkiye'ye geriye dönmek istedim. Problemsiz boşandım. Daha
sonra 1970 yılında edindiğim bilgiye göre çocuğum tahsil süresince devlet
tarafından burslandırılmış. En azında böylece maddi problemlerden uzaktılar.
(...)Yazdım, savaşa karşı, haksızlığa ve yoksulluğa karşı. Bu mesele için
yetiştirildik. Geriye gelmek mültecinin anlayışıdır..”(
7 )
Nail V. Çakırhan şuan 97 yaşında ve 1940 yılında evlendiği Arkeolog Prof
Dr.Halet Çambel’le mutlu evliliği sürüyor. Ve Tohmas Schmmitz’in telefonda
verdiği bilğiye göre “çoğunlukla çok sevdikleri Akyaka’da
( 8 )
yaşamını sürdürüyor ve bugünlerde İstanbul’daki evlerinde bulunuyor ”.
Bu arada bir başka yönününe de değinmeden geçemiyeceğim.Cezaevinden çıktıktan
sonra ( 1950 ) yeni bir mesleğe ( mimarlık ) başlayan Çakırhan, 1970’de
doktorunun tavsiyesi üzerine Akkaya’ya yerleşir. Doğaya, çevreye duyduğu saygı
ve bilinç gereği olarak, geleneksel bölge yapı otantiğine
bağlı kalarak örnek evler inşa eder. Bu örnek evlerden biri 1983’te
“Uluslararası Ağa Han Mimarlık Ödülü” almasını sağlamıştır. Daha sonra bu
evi müzeye dönüştürür. Gösterdiği hüner ve çabasıyla bölge halkı tarafından da
sevgi, saygı görmekte olan Çakırhan’ın ödül alan eserinin sokağı, Akkaya
Belediyesi tarafından “ Nail Çakırhan Sokağı” olarak isimlendirilmiştir.
Şairimizin yapı konusundaki düşünceleri ise kısaca şöyle ; “...Bir
mimara kafamdan canlandırdığım bir evi anlatıyorum, o çizimleri yapıyor ve ben
evi inşa ediyorum.(...) Ne yapmak istediğimi bildiğimden plan önemsiz kalıyor.
Para ve kazancın öne çıkması düşündürücü. Her zaman
cana yakın evler yapmaya çalıştım. Her ne kadar para ihtiyacım olsa da, para hiç
bir zaman ön planda olmadı. Yalnız para kazanmak amacıyla yapılan bir inşaatta
mutlak huzurlu yaşam hesabı tam yapılmamıştır. Bir kaç süslü tahtayı tavana
çakmak böyle bir zihniyette pek bir şey kazandırmaz.
( ...) “
( 9 )
1930 – 1940 yıllarının toplumcu şairlerinden Çakırhan’ın şiirdeki çıkışını uzun
soluklu tutamamış olsa dahi, çıkış dönemindeki yazdığı şiirler, yazılar bugün ve
yarın için önemini korumaya devam edecektir. Bugün de saygıyla, sevgiyle
anmamız, korumamız gereken önemli bir değerimizdir, diye düşünüyorum. ‘
Kadın Telakkisi ‘, yazıldığından yıllar sonra dahi içerik- biçim uyumu ve
devrimci duruşuyla özgünlüğünü koruyabilmektedir. Öyle ki, sınıfta kara tahtaya
yazılan bu şiir yüzünden üniversiteli bir gencimiz
( 10 )
1983 yılında okuldan atılma sonucuna varabilecek, uzaklaştırma cezası
alabilmektedir. Kısaca, yazılan özgür duruşlu şiirler, yaşamın her döneminde
mücadelesine hiç ara vermeden devam etmektedir.
Şairimizin yüzü, şimdi daha çok “ geleneksel mimarinin şiiri”’nden yana,
çevreye ve doğaya dönük görünüyor...yolu açık, ömrü uzun olsun...
Çakırhan’ın kitaplarına göz atacak olursak ; 1942 yılının son çeyreğinde Tan
gazetesinde imzasız olarak yayımladığı yazılarından hazırlanmış “Harbin
Eşiğindeki Türkiye Tan Gazetesi Yazıları / 1942” TÜSTAV
Yayıncılık, “Daha
Çok Onlar Yaşamalıydı” ( şiir ) Scala Yayıncılık, 1947- 1950
dönemininde Sultanahmet ve Aydın Hapishanelerinden eşi Halet Çambel’e yazdığı
mektuplardan derlenen “Canım
Halet'çiğim - Üç Hapishaneden Mektuplar”
– ( Anı ), TÜSTAV Yayınları ve sanat ve mimarlık üzerine “
Yapı Sanatında Yarım Yüzyıl Geleneksel Mimarinin Şiiri ” Ege Yayınları.
Yararlandığım
Kaynaklar
( 1 )
“ Daha çok onlar yaşamalıydı “ say. 105- 106, Scala Yayıncılık, Mayıs 1999,
2.baskı
( 2 )
Nursel Duruel'in kaleminden “Nail Çakırhan” yazısı , Nail V. nin “Daha
çok onlar yaşamalıydı” kitabından alınmıştır Scala Yayıncılık, Kasım 1996 , 1.
Baskı
( 3 )
“ Daha çok onlar yaşamalıydı “ say. 159-160 Scala Yayıncılık, Mayıs
1999, 2.baskı. ( Ayrıca bu şiir, Nazım’ın aynı başlıkla “Hoş Geldin” 1948’de
yazdığı “Yatar Bursa Kalesinde” Sayfa 172, Basım Kasım 1999, Adam Yay. geçen
şiiriyle karıştırılmamalı. )
( 4 )
Nursel Duruel'in kaleminden “Nail Çakırhan” yazısı , Nail V. nin “Daha çok onlar
yaşamalıydı” kitabından alınmıştır, Kasım 1996 , 1. Baskı.
( 5 )
“Canım Halet’ciğim” Say. 33 TÜSTAV yayınları, Basım Ağustos 2004.
( 6 ) “ Kemal Tahir’e
Mapusaneden Mektuplar”, Say. 120, Tekin Yayınevi , Basım 2002
( 7 )
“Nail Çakırhan ile bir konuşma” Thomas Schmitz,
(hulasa “Lykia Post” 'dan Mart 1998,
No. 7
( 8 )
Akyaka ,Muğla ili, Ula İlçesi, Gökova Körfezi hemen başlangıcındaki köyün adı.
( 9 )
“Nail Çakırhan ile bir
konuşma” Thomas Schmitz,
(hulasa "Lykia Post" 'dan Mart 1998, No.7
( 10 )
Nazif Yeşillik, tam anlamıyla
bir şiir tutkunu . O dönem için şöyle diyor : ” ( Yıl 1983’tü.
) Boş bir sınıfın kara tahtasına, kız arkadaşım için yazdığım “ Kadın
Telakkisi ‘ için; Sınıfın birden karantina altına alınmış olduğunu gördüm.
Kendim şiiri benim yazdığımı söyledim. Tutanaklar, tutanaklar, zabıtlar,
disiplinler… Ve Nihayet; Nazım Hikmet şiiri dediler. Bir yarıyıl uzaklaştırma
verdiler. Okuldan atılmam demek oluyordu. Hukuk savaşı sonucunda, Nazım Hikmet
şiiri olarak tesbit edemedikleri için okuldan atılmam durduruldu. 1 yarıyıl
uzaklaştırma cezası verdiler. . ( haklarım saklı kalmak kaydıyla...) deyip
gülümsüyor. Ve ekliyor çünkü şiir sanıldığı gibi Nazım Hikmet’in değil
Savunmamda da söylediğim gibi Nail V. ye aitti… Güzel insan Yeşillik’in bir de
şair yanını kendi kaleminden anayım.
ÖLÜM / Az önce penceremden / Ölüm
girdi / Gördünüz mü? / Biliyorum yoksunuz odamda./ Sizden bana geldi de /
Sorayım dedim: / Öldünüz mü? N.Yeşillik
Edebiyat ve Eleştiri, Sayı
92, Sayfa 105-110
|