home


 

Akyakalılar Nail Çakırhan’ı Unutmayacak
(Teoman Ünüsan)

Nail Bey Ula’da kaymakamlık görevine başladığım 1968 yılından birkaç ay sonra geldi Akyaka’ya. Halk kuşku ile bakıyor, komünistlikten hapis yatmış diyorlardı, Nazım ile birlikte Rusya’ya kaçanlardan diyorlardı. Önce halk anladı onun ne kadar dürüst ve iyi bir insan olduğunu. Hiç siyaset konuşmaması ve günlük siyasetin üstünde kalmayı bilmesi ona bir saygınlık kazandırdı. 12 Mart Muhtırası verildikten sonra bir komünist avı başlamıştı Türkiye’de.Kaymakamlar,valiler, emniyet müdürlerinden bir kısmı mıntıkasındaki solcuları toplayıp gönderiyorlardı. O zaman biraz çekindi Nail Bey, ancak ben onu o günlerde hiç yalnız bırakmadım ve hiç yanından ayrılmadım. Bu ülke O’na haksızlık etmişti artık bu devam etmemeliydi. O yörenin ileri gelenlerinden bile şikayet edenler oluyordu. Yaptığı evin bacalarının içinde Rusya ile haberleştiği telsiz antenleri olduğunu ve bu antenler aracılığı ile Rusya ile telsizle konuştuğunu söyleyenler bile vardı. Ben her gün beyin evine gittiğimi bacalara baktığımı, anten filan olmadığını söylüyordum. İki üç yıl hemen her gün buluşarak konuşuyorduk. Bu süre içinde O’nu çok iyi tanıma imkanım oldu.

Kitaplar basıldı Nail beyi anlatmak için, makaleler yazıldı, TV belgeselleri hazırlandı- ama hepsi kuru kaldı. Hiç birinde Nail Bey yoktu. Sadece O’nun yaşamından kesitlerin bir tasviri ya da anlatımı vardı. Ruh yoktu, heyecan yoktu. “Nail’i en iyi sen tanıyorsun” diyordu Halet Hanım. Nail Beyi, O’nun için yazdığım şiire benzer bir şeyde kısaca özetlemiştim.

Aslında, Nail Bey’i yazmak belki de dünyanın en zor işlerinden biridir. Onu anlamak için onunla birlikte onu hissederek yaşamak gereklidir. Bu da yetmez, yazanın çok duyarlı ve akıllı olması gerekir.

Ben size Nail Bey, Nail-Halet birlikteliğinin hem patronu hem de amelesiydi desem, bu size bir şey ifade etmez, biliyorum. Peki Nail Bey’in tek başına kitabı yazılamaz. Halet Hanımın hayatını anlatan bir kitapta Nail Bey anlatılabilir, desem. Ama saçmalıyorsun dediğinizi duyar gibiyim.

Çok sertti, çok yumuşak huyluydu, çok inatçı ve çok uyumluydu, çok demokrat ama inandığını savunurken de o kadar baskıcıydı, sevdiğini çok sever, sevmediğini resmen dışlardı. Bir kişiyi sevip sevmeyeceğine de onu ilk görüşte ilk birkaç dakika içinde karar verirdi. Nail Beyin en dayanamadığı şey aptallıktı. Aptallara asla tahammül edemez ve ciddi ciddi sinirlenirdi onlara.

Ülke sorunları üzerindeki görüşlerini anlatırken bizim alışa geldiğimiz kalıplar içinde değil, apayrı bir düzeyde kalırdı. Bizim gibi abuk sabuk bir yığın yazarı okumadığı ve saçma sapan TV programları izlemediği için; zihni berraktı. Olayları objektif olarak değerlendirir ve konuları duru ve basit bir anlatımla anlatırdı.

Nail Beyi büyük yapan neydi? Yarattığı mimari tasarımlar ve bu tasarımların Akyaka’ya hakim olarak Akyaka’nın yaratılmasıdır. Türkiye’de her yer çarpık gelişirken belki de tek olumlu gelişen yerdi Akyaka. Bir kentte çimento, demir ve kireç ile geçmişin ruhunun birleştirmesidir. Bu ruh Anadolu’nun Lykyalılardan , Hititlerden beri olgunlaşarak gelen ruhtur.

Nail Bey kendisine bir talep geldiğinde elindeki küçük büyük bir kağıda, hemen karalamalar yapmaya başlardı. Çizerken planları öyle yoğunlaşırdı ki işine anlatılamaz. Bir şair gibi, ressam gibi ufuklara bakar öyle çizer, işe biraz da stres katardı. Hiçbir zaman ticari düşünmedi. Hayatta tanıdığım en dürüst insandı O, gerçek bir sanatçıydı. Çizimlerinde çok kararlıydı.Taviz vermiyor, inatla yakaladığı güzellikleri uygulamaya geçiriyordu. Bazen çizimini yaptığı kapıların dar olduğu ve bu genişlikteki bir kapıdan buzdolabı gibi elektrikli aletlerin geçemeyeceğini söylediklerinde; O zaman duvarı yıkar öyle geçirirsiniz diyor ama kapıyı genişletmiyordu....

Tabii, mimardı, mimar değildi tartışmaları sürdü bizim mimarlar kesiminde, Ağa Han Mimarlık Ödülünün, nasıl olup da mimar olmayan birine verildiği sorgulanıyordu... En toleranslımız bile O’nun bir mimarla birlikte çalışması gerektiğini söylüyordu. Gerçekten büyük mimarlarımız ve şehir plancılarımız var. Ancak bunların yaptığı, çizdiği olağanüstü binalar ve planlar var ancak hiçbiri bir kente damgasını vurmamıştır. Bir bina, bir plan olarak kalmıştır. Nail Beyi farklı yapan budur.

Akyaka’nın ilk imar planını İller Bankası yaptı. Ben o sıralar İller Bankası Genel Müdürü idim. Planı yapacak mimarları en kalitelilerinden seçtim ve onlara Akyaka’ya gidip Nail Bey ile birlikte çalışmalarını söyledim. Ve plan çalışmaları tamamen Nail Beyin nezaretinde yapıldı. Bu O’nu çok mutlu etmişti. Bu mutlulukla sadece bir ev yapma fikrinden bir kent kurma fikrine doğru yöneldi.

.Bununla beraber O’nun çalışma alanı aynı zamanda bir atölye idi, bir okul idi... Bir çok genç mimarımızın yetişmesinde de etkili oldu. Alabildikleri kadar aldılar bilgileri. Keşke onlarda Nail Bey kadar inatçı olabilselerdi... Onlar da dayanabilselerdi sosyo-ekonomik koşullara... Ama ne olursa olsun O’nun ilkeleri herkesi etki altında bıraktı ve Akyaka’nın bütünüyle bozulmasını önledi. Bunun dışında Akyaka’nın bozulmaması için de inatla mücadele vermiştir Nail Bey.

Hamdi Yücel’in de ilgisiyle doğduğu topraklara geldi son günlerinde,

Nail Bey’i bir sonbahar günü kaybettik.

Son birkaç gününde yanındaydım. “Buradan çıkış yok! Biliyorum” diyordu.

Beni etkileyen en büyük şey ise, zihnindeki berraklık tenindeki canlılık ve parlaklık ile ikide birde:
-Halet...Halet...Halet... diye Halet Hanımı yanına çağırmasıydı. Bu seslerde, kelimeler ve ses tonuyla bütün duygularını anlatıyordu. Hastalığa ve ölüme kızgınlığını, Halet Hanıma sevgisini...

Akyakalılar bu kenti yaratanları unutmamalıdırlar. Nail Beyin bir daha heykelini yapalım ama yanında mutlak Halet Hanım da olsun ve de el ele tutuşmuş olsunlar.

Teoman ÜNÜSAN