.

 

GÖKOVA-Akyaka'yı Sevenler Derneği'nden

Sicil No: 48 - 06 - 048

AKYAKA - 48650 - ULA

HABERLER HAZİRAN 1994

 

 

Sayın üyelerimiz,

1994 yılı ilk haber bültenimizle, tekrar, Gökova-Akyaka'yı sevenlere ulaşmanın mutluluğu ile MERHABALAR.

Yazımıza, 1993 yılı Aralık ayı bültenimizdeki bir paragrafı aynen aktararak başlıyoruz. Anlayışla karşılayacağınızı umarız: Ne yazık ki, bu bültenimizi de, arzu ettiğimiz dolgunlukta ve değişik türde ilginç yazılarla çıkaramıyoruz. Yazı verenler, üyelerimizin pek azı ve de hep aynı kişiler oluyor. Bu durumda, çok istememize karşın, bütün kesimlere ve belde halkına seslenen bir bülten yerine, belirli bir kesim hitabeden bir bülten ortaya çıkıyor. Önceki bültenlerimizde de belirttiğimiz gibi, daha doyurucu ve ilgi çekici bültenler çıkarabilmemiz için katkılarınızı, özellikle de beldemizle ilgili haber, röportaj ve yazılarınızı bekliyoruz.

Dernekle ilgili haber ve çalışmalarımız gelince:

Gökova - Kemerköy Santaralı'nın çalıştırılıp çalıştırılmaması konusunun politik bir karar olduğu görüşü ile yönetim kurulu üyemiz Yalçın NAZLIASLAN tarafından hazırlanan aşağıdaki bildiri, Aralık 1993 yılı bültenimizde belirttiğimiz gibi, bütün milletvekillerimize, valiliğimize, ilgili kaymakamlıklara, dairelere, kurum, kuruluş, dernek ve bazı basın organlarımıza postalanmıştır. Ayrıca çevreci derneklerden de, buna benzer bildiri ve mektuplar hazırlayarak, milletvekillerimize postalamaları istermişse de böyle bir etkinlik yapıldığına dair bir haber alınamamıştır. Milletvekillerimizden, sadece Aydın Güven GÜRKAN'dan bildirimizin alındığına dair bir mektup gelmiştir.

Gökova - Kemerköy Termik Santralı'nın çalıştırılmaması için açlık grevine başlayan ve sonuçlandıran "Gökova Sürekli Eylem Kurulu" başkanı sayın Saynur GELENDOST'un eylemi takdirle karşılanmıştır. Bu gibi radikal eylemlerin karşısında olduğumuzdan ve sonuç vereceğine de inanmadığımızdan, grev eylemi desteklenmemiştir. Bununla beraber, yönetim Kurulu üyemiz ve muhtarımız Mehmet DATÇA sayın GELENDOST'u hastahanede ziyaret etmiştir.

Yukarda belirttiğimiz gibi, Gökova - Kemerköy Termik Santralı'nın çalıştırılıp çalıştırılmaması konusu politik ve ekonomiktir. Ama ne olursa olsun, bu santralın 'kül tutucu filtreler' ve 'desülfrizasyon ve katalitik denitrifikasyon cihazları' ile donatılmasından çalıştırılmamasının daha doğru olacağına inanıyoruz. Bütün termik santralların kapatılması istekleri de gerçekçi olmadığından, diğer termik santrallara da bu cihazların, zaman içinde, takılması gerektiği görüşündeyiz. Bu cihazların maliyette yapacağı %20 - 25'lık artış sonuçta, ödenmekte olan ve ödenecek olan tazminatlar tutarından ve yeniden ağaçlandırma, ıslah ve yeşillendirme masraflarında, muhakkak ki, çok daha ekonomiktir.

5 Haziran Çevre Günü'nde, etkili, çarpıcı, katılımcı bir etkinlik düzenlenemeyeceği anlaşıldığından, usulen yapılacak bir kutlama yerine hiçbir şey yapılmaması tercih edilmiştir.

28 - 29 - 30 Haziran günlerinde, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi'nden Prof. Dr. Doğan KANTARCI ve 9 Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nden Prof. Dr. Aysen MÜEZZİNOĞLU öncülüğünde, "Gökova Körfezi Çevre Sorunları ve Çevre Yönetimi" konulu bir sempozyum yapılacaktır. Başlangıçta, bu sempozyum AKYAKA'mızda yapılması düşünülmüştür. Sayın KANTARCI'nın defalarca beldemize gelmesine rağmen, ne yazık ki, otelci, pansiyoncu ve Belediye Başkanı'mızdan, yatacak yer konusunda, yeterli ilgiyi sağlayamamıştır. Hatta, Ocak ayı içinde, sayın KANTARCI TV ekibi ile gelmiş ve çekilen görüntüler; dernek üyelerimizden Meral CALP, Ayda ve Ayhan ÜSTÜNDAĞ, Heike THOL-SCHMİTZ, Yalçın NAZLIASLAN ve Hamdi YÜCEL ile yapılan söyleşiler, TV'de yayınlanmıştır. Ne yazık ki, Çevre Ödülü kazanan bir belediye olarak böyle bir fırsatı kaçırmamamız gerekirken fırsat kaçmıştır. Ören Belediye Başkanı'nın İstanbul'a kadar giderek Prof. Dr. Doğan KANTARCI ile görüşmesi ve yatacak yer sağlaması üzerine, sempozyum Ören'de yapılması kararlaştırılmıştır. Program aşağıdadır ve bütün ilgilenenler davetlidir.

Temmuz 1993'de yapılan Genel Kurulu'muzda üyelerimizde, yönetimimize verilen direktifler doğrultusunda, özellikle, inşaatlar konusundaki şikayetler derneğimizce değerlendirilmiştir. Bunlardan, bir bina ile ilgili olarak, tespit edebildiğimiz ve bizce hatalı olan bazı uygulamalar için belediyemize bir yazı yazılmıştır. Bu yazımıza belediyemizce bir cevap verilmiştir. Bazı kuşkuların giderilmesi için ikinci bir yazı daha yazılmış fakat buna bir cevap alınamamıştır. Bu bina ile ilgili olarak, binanın mimarı olan üyemiz hanımdan da bir açıklama istenmiş ise de yazımız cevaplandırılmamıştır.

Derneğimiz, hiç bir inşaat sahibinden şikayetçi ve inşaat yapılmasına, beldemizin gelişmesine karşı değildir. Yapılmış binaların yıkılması da insafsızlık olduğundan, inşaat mevsiminin sonunda, şikayet konusu hususlar bir yazı ile belediyemize, Çevre Koruma Müdürlüğü'ne aktarılmış ve yazı suretleri Muğla Valiliği'ne, Ula Kaymakamlığı'na ve Mimarlar Odası Muğla Şubesi Başkanlığı'na yollanmıştır. Amacımız, haksızlıkların önlenmesini, hatalar var ise tespit edilerek önümüzdeki inşaat mevsiminde düzeltilmelerini, bundan sonra yapılacak binaların yönetmelik ve plan hükümlerine uygun olarak inşa edilmelerini sağlamak; belediyemize, ilgililere yardımcı olmak ve derneğimizi bir 'şikayet kapısı' olmaktan kurtarmaktır.

Henüz beton yığınına dönmemiş olan beldemizi, yeşili ile beraber muhafaza etmek amacımız olmalı; beldemiz, üç ve daha fazla katlı binalarla çirkin bir görünüm almamalıdır. Beldemiz halkından bazı kişilerin, Akyaka'mıza yerleşenlerin faaliyetleri için, aynen kendi sözleri ile 'dağdan gelen bağdakini kovmaya çalışıyor' demesine rağmen, beldemizde arsa, arazi, bina alarak yerleşen, on iki ay veya daha kısa süreli oturan bütün mülk sahiplerinin Akyaka'mıza sahibi sayın Belediye Başkanı'mıza söylemeye hakları olduğuna inanmaktayız.

Bu vesile ile, Akyaka İmar Planı'nda gösterildiğini bildiğimiz ve anladığımız kadarıyla, finansman imkanı sağlandığı takdirde, belediyemiz ve Muğla Özel Çevre Koruma Müdürlüğü'nce gerçekleştirilecek olan 'Azmak boyu gezi yolu' Projesi hakkındaki görüşlerimizi de bilgilerinize sunmak istiyoruz. Bilindiği gibi, Akyaka Kadın Azmağı güneyi yıl boyu av yasağı kapsamında Doğal SİT Alanı'dır. Kuzeyine, İmar Planı'na göre, genişliği ve güzergahını tam olarak bilmediğimiz bir yol ve bu yoldan azmağa dik seyir yerleri yapıldığı takdirde, azmak boyundaki sazlar yer yer kesilecek ve azmağın doğal bütünlüğü, ekolojik dengesi bozulacaktır. Yolda başlayacak yaya, belki de motorlu trafik yüzünden, azmaktaki kirlenme artacak; azmak, düşük hızlı teknelerle gezilen bir doğa harikası olmaktan çıkacaktır. Kuzeydeki arsalar ve araziler değer kazanacak, büyük yatırımlar yapılacaktır. Bunun sonucu, azmak kıyı bandında kalmış ve korunmuş olan diğer yeşillikler ve sazlar da zamanla ortadan kaldırılacak; azmak, sürat teknelerinin dolaştığı bir kanal olacaktır. Gözü rahatsız eden ve şimdi de görülen kirlilik ve atıkların yanında, kanalizasyon karışmaları ve boşaltılmaları da başlayacaktır. Kısaca, Gökova'nın 'Özel Çevre Koruma bölgeleri' kapsamına alınmasındaki amaçlar bir bir ortadan kalkacaktır. Arazilerin değer kazanmasına, yol ve bina yapılmasına karşı değiliz. Ama, Akyaka Kadın Azmağı'nın doğal görünümünün bozulmasına KESİNLİKLE KARŞIYIZ.

Görüşümüze göre, imar planındaki 'azmak boyu gezi yolu projesi' uygulanmadan önce, 'Özel Çevre Koruma Görevleri' kapsamına uygun olarak, durumun esaslı bir şekilde etüt edilmesi ve gerekirse imar planı değişikliğine gidilmesi uygun olacaktır. Doğayı ve kıyıyı bozmayacak bir yerleşim ve yapılama, bir yol yapılacaksa patika şeklinde doğal bir yürüyüş yolu yapılması tercih edilmelidir.

Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi ile ilgili olarak, müdürlüğün yayınladığı broşürü de, bilgi bakımından, ekte sunuyoruz. Broşürde de belirtildiği gibi, Gökova'ya sahip çıkmaya, Özel Çevre Koruma'ya destek olmaya hepimizi davet ediyoruz.

Akyaka ile ilgili diğer çalışmalarımıza gelince; azmak boyu yolu üzerinde, Mithat Tomsan evi kuzeyindeki Eren Dede mezarı ve Çevresindeki antik kalıntılarla ilgili olarak, arkeolog Aziz ALBEK tarafından hazırlanan bir rapor Marmaris Müze Müdürlüğü'ne ve Belediye Başkanlığı'na sunulmuştur.

Derneğimizle ilgili faaliyetimize gelince: 43 üyemize mektup yazılarak, Nisan sonu itibariyle aidat borçları belirtilmiş ve saymanımız Mustafa TAŞKESİĞİ'ne ödemeleri rica edilmiştir.

Ağustos başında bir yazı daha gönderilecektir. Eylül ortasında yapılacak yıllık Olağan Genel Kurul Toplantısı'na katılabilmek için borçların kapatılmış ve Eylül sonuna kadarki aidatların ödenmiş olması gerekmektedir. Şimdiden hatırlatırız. Temmuz - Ağustos aylarında Akyaka'da bulunmayacak yazlıkçı üyelerimizin programlarını, Eylül ortasında Akyaka'da bulunacak şekilde ayarlamalarını da ayrıca rica ediyoruz. Yıllık toplantımızda katılımın daha fazla olmasını ve yönetime daha aktif üyelerin seçilmesini istiyoruz. Derneğin bir atılım yapma zamanı artık gelmiştir. Akyaka'mızla ilgili önerilerinizi de, yazılı olarak, belediyemize ve Çevre Koruma Müdürlüğü'ne aktarmak üzere bekliyoruz.

Bu bültenimizde yer verdiğimiz öteki yazılar ise:

Arkeolog Aziz ALBEK, 'Papazlık Suyu' ve 'Akyaka'da Arkeolojik Bir Gezinti' başlıklı yazıları ile beldemizde bir gezinti yapmaktadır.

Yüksek Mühendis Erdem ALBEK ise, 'Yöremizin Tarihsel Adları' ve 'Çınar Plajı' hakkındaki görüşlerini sizlerle paylaşmaktadır.

Geçen bültenimizde, Kadın Azmağı'ndaki kuş, balık ve yılanları inceleyen Heike THOL-SCHMİTZ, bu kez azmaktaki diğer sürüngenleri incelemektedir.

Beldemizden, Mustafa TAVŞANLI, 'Cennetten Bir Köşe' adli yazısı ile akyakalılara merhaba demektedir.

Bültenimizin basında da belirttiğimiz gibi, yazılarınızı ve görüşlerinizi bekler, sağlıklı ve hoşgörülü günler dileriz.

Dernek Adına

Başkan Aydın TURUNÇ

Sayfa başına

GÖKOVA ÖLMESİN!

Ülkemizin enerjiye ihtiyacı olabilir. Fakat, enerji elde edeceğiz derken, doğanın ve gerçekten cennet denilebilecek kadar doğal güzelliklere sahip bir yörenin tahribatına gönlümüz nasıl razı olur? Evet, 'Gökova'dan, Piri Reis'in Kitab-ı Bahriyye'sinde 'Germe Körfezi' olarak adı geçen ve haritası bulunan bugünkü 'Kerme Körfezi'nden söz ediyoruz; dünyanın doğal akvaryumu diye nitelendirilen 'Gökova Körfezi'nden!

Gelmişler, bu güzelliğin orta yerine, Ören'de Kemerköy'e dev gibi bir termik santral yapmışlar. Enerji her zaman elde edilebilir, ama doğada yaratılan tahribatın hiç bir geri dönüşü yoktur. Ormanın, denizin doğal dengesinin ve yerüstü bitki örtüsünün yavaş yavaş ölmesine nasıl izin vereceğiz? Her milletten insan görüp de, "gerçekten Dünyadaki Cennet" diye nitelendirdiği bir yörenin, bir termik santral uğruna yok olmasına kim razı olabilir?

Efendim, santralın bacasına filtre takılacakmış; sigaraya da filtre takılıyor ama gene kanser yapıyor, bu da onun gibi bir şey değil mi? Genellikle hiç bir koruma altına alınmayan, alınamayan, ülkemizin doğal güzelliklerini, kendi ellerimizle öldürmeyelim. İş işten geçtikten sonra bu güzelliklerin yerine gelmesi mümkün değildir.

Gökova'yı bilmeyen, görmeyenlere, "lütfen bir kere gelin ve Gökova'yı tanıyın" diyoruz. Son olarak da, bu termik santral canavarın çalışmasına ve bir insanlık suçu işlenmesine müsaade etmeyelim, eğer birazcık insanlığın geleceğini, kendi geleceğimizi düşünüyorsak, bu santralın çalışmasına karşı çıkalım diyoruz.

Santralın çalıştırılmaması kararının politik bir karar olduğunu biliyoruz. Yatağan Termik Santralı gibi, 3 X 210 MW gücündeki Gökova - Kemerköy Termik Santralı'ndan günde 500 - 6500 ton yer külü; 30 - 40 ton uçucu baca külü oluşacak ve bu arada bacadan çevreye 600 ton kadar SO2 gazı yayılacaktır. Bu gaz, eninde sonunda, asit yağmurları olarak o güzelim ormanların üstüne yağacaktır.

Bu rakamları ve Yatağan'da vatandaşlara ödenmeye başlanan yıllık tazminat miktarlarını göz önüne alarak, SATRALIN ÇALIŞTIRILMAMASI yolundaki politik kararın alınmasında, her bakımdan yardımcı olmanızı ve kamuoyunu desteklemenizi sizlerden bekliyoruz.

1993 yılı Çevre Ödülü'nü alan gökovalılar olarak, bu kararın çıkarılmasında bizlere destek olacağınıza inanıyor, en iyi dileklerimizle yeni yılınızı kutluyoruz. Saygılarımızla.

Ecz. Yalçın NAZLIASLAN

İkinci Başkan

Sayfa başına

PAPAZLIK SUYU

Akyaka Beldesi'nin içme suyunu sağlayan çeşmeler, köy içinde İnişdibi'nde, okulda, İskele yolu üzerinde otellerin önünde, posta hanede, Kermetur'da bulunur. Bu çeşmelerin suyu nereden gelmektedir? Bunu merak ettik ve ufak bir gezi yaptık.

Suyun kaynağına gitmek için kuzeye doğru, Papazlık deresi batıdan izlenir. Köyün üst sınırında suyun toplanıp dağıtıldığı beton bir hazne vardır. Bu hazneye giren bir boru dağa doğru gider. Bu borunun sağında ve solunda eski su künkleri, kırık künk parçaları yol boyunca görülür.

Zeytinlikler, çam ağaçları, sandal ağaçları ve sarp kayalar arsında ilerledikten sonra epeyce yukarıda, sol tarafta, doğuya bakan büyük bir kaya cephesi görülür. Bu çıplak kayanın önü bir mağara şeklinde oyuktur. Önünde duvar kalıntıları vardır. Burada geç Bizans dönemine ait apsisli bir yapı görülmektedir. Apsisin bir bölümü yıkılmıştır. Bu kayanın üstünden suların damladığını gördük. Buradan yukarı su borusu izlenerek çıkıldığında büyük sel deresinin daraldığı görülür. Bu sel deresinin bitiminde büyük bir kayanın üstünde yuvarlak bir yapıya rastlanır. Bu yapı, duvarları ve konumu ile bir su terazisi olduğu izlenimini vermektedir. Buradan sonra suyun çıktığı yere epey dik bir çıkış ile varılır. Kaya ve toprağın altından çıkan boruyla suyun bir büzün içine aktığını görüyoruz. Su büyük bir basınçla gelir. İçimi güzel ve soğuktur.

Bu büzde toplanan su, izlemiş olduğumuz boruyla aşağıya inmekte ve köye dağılmaktadır. Bu su bugün köyümüzde "Papazlık Suyu" adıyla anılmaktadır.

27.5.1994

Aziz ALBEK

Arkeolog

Sayfa başına

 

AKYAKA'DA ARKEOLOJİK BİR GEZİNTİ

Akyaka'ya gelmek üzere Sakar'dan inerken sağda Akyaka tabelasından saptığımızda, buradan körfez, ova ve köy bütün güzelliğiyle önümüze serilir. Sapağın önünde bir tepenin üstünde uzun bir kale kalıntısı görürüz.

Çam ağaçları arasından köye inince önce üçgen biçimindeki köy meydanına varırız. Hafif bir tepe görünümündeki bu meydan üç yol ağzında kurulmuştur. Etrafını çeviren cami, bakkallar, kahveler, lokantalar, fırın, nalbur, kasap, eczane ve diğer işyerleriyle, burası canlı bir meydandır. Ve yerel mimari geleneği korunduğu takdirde her zaman ilgi çekici olacaktır.

Sapaktan meydana indiğimiz yol Gökova Caddesi adını almıştır. Solumuz İnişdibi Caddesi, sağ tarafımız İskele Caddesidir. İnişdibi'ne inen yolun başında Türkoğlu restoranın avlu kapısının sol duvarında takriben 30 X 40 ölçülerinde Grekçe kırık bir kitabe taşı bulunur. Sağ tarafta ise yassı bir sütün parçası bulunmaktadır. İnişdibi'ne doğru yolumuza devam ettiğimizde, daha aşağıda sağda, gürül gürül suyu akan Kadın Azmağı çeşmesini görüyoruz. Burası ve biraz ilerisi "İdya" veya "Azmak" suyunun çıktığı yerdir. Bu su, sazlıklar arasından kıvrıla kıvrıla Gökova Körfezi'ne ulaşır.

Piri Reis burayı şöyle anlatır: "Kereme Körfezi'nin sonunda Gökova suyu vardır. Bu suyun yanında Kemer Azmağı denen bir akarsu daha vardır. Bu sulara sandal girer, fakat içmeğe elverişli sular değildir".

Azmağı biraz geçtikten sonra, yukarıdan görmüş olduğumuz kale şimdi sol tarafımızdadır. Bu bir Ortaçağ kalesidir. Yolumuza devam edince, sol tarafımızda Osmanlı dönemine ait bir su sarnıcı görüyoruz. Bu sarnıcın kitabesinde eski yazı ile H. 1250 tarihi yazılıdır. (Bu sarnıçlardan beldemiz sınırları içinde iki tane daha vardır. Biri hemen köyün içinde, diğeri iskele mevkiinde bulunur). İnişdibi sarnıcının karşısındaki bir bahçe kapısının sol tarafında 115 x 50 x 30 cm ölçülerinde büyük bir Grekçe kitabe taşı vardır. Bu kitabe ve yukarıda Türkoğlu restoranın avlu kapısındaki kitabe İ.Ö. 2. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Gene burada kitabenin yanındaki kapıdan girildiğinde gördüğümüz bir kuyu değişik bir yapı tekniğinde yapılmıştır.

İnişdibi sarnıcını geçtikten sonra köyün sınırında solda, kayaya oyulmuş tek sütunlu bir kaya mezarı vardır. Sütunu kırıktır. Bunun yanında çift sütunlu bir kaya mezarı yol yapılırken kayaların altında kalmıştır. Bunlar beldemizin en eski yapıtlarıdır. Ve İ.Ö. IV. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Kaya mezarlarından sonra bu eski yol bir köprü altından geçerek Kozlukuyu'ya doğru gider. Kozlukuyu, eski IDYMA öreni, akropolü ve kaya mezarları ile ilgi çekicidir.

Tekrar köy meydanına dönüp, batıya doğru eski iskele yönüne ilerlediğimizde Orman Parkı giriş binası önünde, yeniden kullanılmış eski yapı taşları, üstü bezemeli, toprağa gömülmüş bir sütun parçasını görüyoruz. Bu kapıdan girdiğimizde, ileride Orman Bölge Şefliği önünde iki sütun ile karşılaşıyoruz. Bölge Şefliği'nin bahçesinde de bazı eski yapı taşları bulunmaktadır. Lojman binasının duvarında, eski Türkçe yazılı bir taş vardır. Tarihi H. 1182 - 3'dür Şehit Fuat Ardıç çeşmesinin çevresinde ve yanında eski tapı taşları ve bir oturma yeri kenar taşı bulunur.

Sağ tarafta bir açık hava müzesi düzenlenmiştir. Burada, mermer sütunlar, yivli sütun parçaları, sütun kaideleri, sütun başlıkları, haç motifli sütun başlıkları, bezemeli taşlar, vaftiz tekneleri, kitabeli bir kaide taşı ile kitabeli diğer bir taş bulunur. Ayrıca, denizden çıkarılmış I. Dünya Savaşı'na ait mayınlar da bu müzede korunmaktadır. Palmiyeli plaja girerken, gazino kapısında iki sütun görüyoruz. Sağ taraftaki sütun üstünde bir haç kabartması vardır. Ayrıca gazinonun sol tarafındaki plaj önünde, deniz içinde eski liman rıhtımının bir kısmı görülmektedir. Palmiyeli plaj düzenlenirken, burada bulunan eski yapı taşları rıhtım taşları arasına yerleştirilmiştir. Denize inen bir merdivende mermer bir taş, merdivenin bir basamağını oluşturur. Yeni rıhtımda, bugün kayık bağlanan biri yivli diğeri düz iki sütun taşı ve mermer bir büyük eşik taşı görülür.

Palmiyeli plaj yerinden tepeye doğru çıktığımızda, büfenin önündeki düzlükte doğu-batı yönünde bir bazilika alanı göze çarpar. Bu bazilika alanının doğu ucunda, üç apsisli duvarı ve tuğlaları belirgin yapıyı görmekteyiz. Aşağıdaki açık hava müzesindeki bazı mimari parçaların buradan gelmiş olabileceğini düşünüyoruz.

Görüldüğü gibi, Akyaka'da Eski İskele yeri hemen hemen her çağa ait kalıntıları ile ilgi çekiyor ve araştırılmasını bekliyor.

Vaktiyle gemilere krom ve kereste yükleme işinin yapıldığı Yeni İskele mevkiinde ise bir kaya oyuğu ve kayaya oyulmuş dikdörtgen bir girinti bulunmaktadır.

Köy meydanından güneye inen yol Papazlık deresini izler. Azmak yolu ile birleştiği yerde 1994 yılında yapılmış. Eren Dede'ye ait iki yeni mezar görüyoruz. Bu mezarlar yapılırken ortaya çıkan eski yapı taşları, sütun kaideleri ve bezemeli, yarısı kırık mermer bir taş, mozaik parçaları, bu yerde eski dönemlere ait bir yapı bulunduğu izlenimini vermektedir. Sınırları tespit edilebilen yapının bir dini yapı, bir Şapel olması olasıdır. Bu çevrede bir araştırma yapılması gereklidir.

Beldemizde gözlemler yapıldıkça yeni yeni buluntular çıkacağı kesindir. Dileğimiz, Akyaka'nın doğal güzellikleri yanında tarih ve arkeolojisi ile de değerlendirilmesidir. Beldemiz; çevresi, tarihi, evleri ve halkıyla güzeldir ve umarız böyle kalacaktır.

Aziz ALBEK

Arkeolog

Sayfa başına

 

GÖKOVA KÖRFEZİ ÇEVRE SORUNLARI VE ÇEVRE YÖNETİMİ SEMPOZYUMU PROGRAMI

28 HAZİRAN 1994

09.00 - 10.00 - Sempozyum kayıt işlemleri

10.00 - 11.00 - Açılış konuşmaları, Prof. Dr. Aysen Müezzinoğlu, Muğla Valisi Lale Aytaman, Ören Belediye Başkanı Kazım Turan

11.00 - 12.00 - I. Oturum

11.00 - 11.30 - Kerme Körfezi Çevresindeki Arazinin Nitelikleri, Kullanımı ve Termik Santrallerden Kaynaklanan Sorunlar Üzerine Bir İnceleme. M.Doğan Kantarcı

11.30 - 11.34 - Gökova Termik Santralı Kalsın mı? Kalksın mı? Nazmi Oruç

11.45 - 12.00 - Fosil Yakıtla Elektrik Üretiminin Çevresel Etkileri. Erol Uluğ

12.00 - 12.15 - Tartışman

12.15 - 13.30 - Yemek Arası

13.30 - 15.00 - II. Oturum

13.30 - 13.45 - Gökova Yöresinde Termik Santralların Hava Kalitesine Etkisi. Abdurrahman Bayram, Mustafa Odabaşı

13.45 - 14.00 - Türkiye'de Kömür Kullanımı ve Çevresel Etkisi. Sücaattin Kırımhan, Tülay Kırımhan Eren

14.00 - 14.15 - Gökova'nın Depremselliği. Aydın Turunç

14.15 - 14.30 - Akyaka Beldesi Kıyı Şeridinde Bazı Yapıların ve Uygulamaların Çevreye Etkileri. Erdem Albek

14.30 - 15.00 - Tartışma

15.00 - 15.15 - Ara

15.15 - 17.15 - III. Oturum

15.15 - 15.30 - Nükleer Santral, Termik Santral ve Halk Sağlığı Etkilerinin İncelenmesi. Fethi Doğan

15.30 - 15.45 - Gökova (Kemerköy) Termik Santralindeki SO2 Sorunu ve Çözüm Önerileri. F. Sezer Turalıoğlu, Yaşar Nuhoğlu

15.45 - 16.00 - Gökova'da Yaşayan Yerli ve Göçmen Canlılar, Heike Thol-Schmitz

16.00 - 16.15 - Çevre Sorunlarının Yarattığı Politik Yabancılaşma (Gökova İçin bir Yaklaşım). Zerrin Toprak Karaman

16.15 - 16.30 - Çevresel Politikaların Son Silahı: Çevre Kirliliği Vergisi. Hikmet Toprak

16.30 - 17.00 - Tartışma

17.00 - 17.15 - Ara

17.15 - 17.30 - Termik Santrallerde Oluşan Atık Su ve Uçucu Kül Problemlerine Karşı Önlemler. Enver Yaser Küçükgül, Necdet Alpaslan

17.30 - 17.45 - Yürürlükteki ÇED Mevzuatı: Doğal ve Kültürel Açıdan Hassas Yörelerde Üzerinde Durulması Gerekli Noktalar. Oya Gürel, Mustafa Odabaşı

17.45 - 18.00 - Enerji Santrallerinin Uçucu Küllerinin Değerlendirilmesi. Adnan Aydın

18.00 - 18.15 - Kömürle Çalışan Termik Santraller Çevresinde Radyonükliid Dağılımın ve Etkilerinin Değerlendirilmesi. Ş. Ölmez, F.S. Ereeş, E. Küçüktaş, G. Yener

18.15 - 18.30 - Gökova Körfezindeki Dazı Yerleşimlerde Ölçülmüş Meteorolojik Verilerin Değerlendirilmesi. Ayşegül Pala, Delya Sponza

18.30 - 18.45 - Tartışma

20.00 - 22.00 - Akşam Yemeği

29 HAZİRAN 1994

08.00 - 09.00 - Kahvaltı

09.00 - 10.30 - V. Oturum

09.00 - 09.15 - İçme Sularında İleri Arıtma İşlemleri. İsmail Toröz

09.15 - 09.30 - Küçük Yerleşimlerde Kum Filtrasyonu İle Evsel Atık Suların Arıtılması. Füsun Şengül, Adem Özer

09.30 - 09.45 - Hassas Bölgelerdeki Biyolojik Arıtma Tesislerinin Azot / Fosfor Giderme Sistemlerine Dönüştürülmesi. Erdem Görgün, Derin Orhon, Fatoş Germirli

09.45 - 10.00 - Küçük Yerleşim Birimlerinde Katı Atıkların Geri Kazanımı Yaklaşımları. Neda Seçkin, Güler Eremektar, Erdem Görgün

10.00 - 10.15 - Enerji: Dünyadaki Kavganın Nedeni ve Katı Artıklar Enerji İlişkisi. Ertuğrul Erdin

10.15 - 10.30 - Tartışma

10.30 - 10.45 - Ara

10.45 - 12.15 - VI. Oturma

10.45 - 11.00 - Atık Su Arıtımında Mikro Algler. Gülen Eremektar, Fatoş Germirli, Erdem Görgün

11.00 - 11.15 - Yatağan ve Yeniköy Termik Santrallerinin Oluşturduğu Hava Kirliliğinin Ormanlar Üzerindeki Etkilerinin Elektron Paramagnetik Rezonans (EPR) Tekniği ile Belirlenmesi. Çiğdem Nuhoğlu, Yaşar Nuhoğlu

11.15 - 11.30 - Gökova Kıyı Ekosisteminin Yapısı ve Özellikleri. M. Öztürk, S. Işık, F. Özdemir, S. Işık

11.30 - 11.45 - Gökova Körfezinde Orman Toplum İlişkilerinden Biri: Arıcılık. Abdi İkizoğlu

11.45 - 12.00 - Kömürden Kükürtün Arındırılmasında Yanma Öncesi ve Sonrası Kullanılan Yöntemler. M.S. Çelik, G. Önel

12.00 - 12.15 - Tartışma

- 19.00 - Arazi tanıtımı Amacıyla Düzenlenecek Teknik Gezi Kapsamında 3 Bildiri Sunulacaktır. Yatağan Termik Santralinin Çevredeki Henüz Kurumamış Kızıl Çam Ormanları Üzerine Etkileri. M. Ömer Karagöz

Yatağan Termik Santralinin Doğrudan Zararlı Etkisi Altında Bulunan Orman Alanına Dikilmiş Çeşitli Ağaç Türlerinin 25. Mart - 15. Nisan 1994 Tarihleri Arasında Yapraklarındaki Kükürt Miktarları. Doğanay Tolunay

Yatağan Termik Santralinin Doğrudan Zararlı Etkisi Altında Bulunan Orman Alanına Dikilmiş Çeşitli Ağaç Türlerinin Sağlık Durumları ve Büyümeleri Üzerine Ekolojik İncelemeler. Doğanay Tolunay, Mehmet Egeli

Tekrik Gezi Yatağan Bencik Serisi Orman Alanı ve Ağaçlandırma Bölgesinde Yapılacaktır.

30. HAZİRAN 1994

08.00 - 09.00 - Kahvaltı

09.00 - 10.30 - VII. Oturum

09.00 - 09.15 - Gökova Körfezinin Tektonik Özellikleri ve Deprem Potansiyeli. Aykut Barka

09.15 - 09.30 - Yanmadan Kaynaklanan Hava Kirliliği ve Erzurum Örneği. Nesrin Boyabat, Zeynep Ceylan, Recep Boncukçuoğlu

09.30 - 09.45 - Tarımsal Kimyasallar ve Çevre. Oya Zeren

09.45 - 10.00 - Çevre Kirliliği ve Odun Kalitesi. Nusret As

10.00 - 10.30 - Tartışma

10.30 - 10.45 - Ara

10.45 - 11.00 - Tarımsal Kaynaklı Kirlilik ve Pestisitlerin Rolü. Tuba Turan Ertaş, Süreyya Meriç

11.00 - 11.15 - Datça Yarımadasının Kuzey Yamaçlarında Kemerköy (Gökova) Termik Santralinden Etkilenecek Bitki Tohumları. Gülen Özalp

11.15 - 11.30 - Tarımsal Sulama Suyu İhtiyacı için Atık Su Potansiyelinin Değerlendirilmesi. Ayşe Filibeli, Nurdan Yüksel

11.30 - 11.45 - Askeri Faaliyetlerin Çevresel Etkileri. Ayşen Türkman, Nuri Azbar

11.45 - 12.00 - Turizm - Doğal Çevre - İnsan İlişkileri ve Gökova Örneği. Mehmet Gürdal

12.00 - 12.15 - Kıyı Yerleşimlerinde ve Tatil Sitelerinde Kanalizasyon Arıtma Tesisi İlişkisi. Necdet Alpaslan

12.15 - 12.30 - Deniz Deşarjlarının Kirletici Etkileri ve Turistik Beldelerde Deniz Deşarjı Sistemlerinin İncelenmesi. Süleyman Mazlum, Deniz Dölgen

12.30 - 12.45 - Gökova'daki Su Kaynakları ve Kirlenmeye Karşı Alınması Gereken Önlemler. Ayşe Filibeli, Sevgi Tokgöz

12.45 - 13.00 - Tartışma

13.00 - 13.15 - Kapanış Konuşması

13.15 - 14.00 - Öğle Yemeği

14.00 - ... İstek olduğu takdirde Sedir Adası'na gezi düzenlenebilir.

Not: Zaman kaldığı takdirde programa bazı eklemeler yapılabilir.

Sayfa başına

 

YÖREMİZDE TARİHSEL ADLAR

Yöremizde sık sık tarihsel adlar karşımıza çıkıyor. Körfezimizin adı bazen Kerme Körfezi diye geçiyor. Bazı haritalarda da bu ada rastlıyoruz. Şimdi, genel kanı bu adın bugünkü resmi adı Ören olan Keramos yerleşmesinden geldiği. Bu yazıyı yazarken yararlandığım Bilge Umar (Türkiye'de Tarihsel Adlar, İnkılap Kitapevi, 1993) da böyle diyor. Körfezin Hellen döneminde adı Keramikos Kolpos imiş. Keramos Yunanca kil ve bundan yapılmış çanak çömlek demek oluyor. Ancak Bilge Umar bu sözcüğün aslında Yunancının öz malı olmayıp, bir Anadolu dilinden gelme olduğu kanısında. Böylece bu antik yerleşmenin adının da Kerama olduğunu düşünüyor ve bu sözcük de çömlek ile ilgili değil. Anlamı bilinmiyor. İl merkezimiz Muğla'nın ne anlama geldiği de bilinmiyor. Bölgede bulunan yazıtlarda mobola olarak geçiyor. Bizans kaynaklarında ise Mogola.

İlçemiz Ula konusunda başvuru kitabım oldukça kesin bilgiler veriyor. Ula veya Ulla bir Anadolu dilinden (Luwi dili) gelme bir sözcük. Yunanca Yla ile eşdeğer tutuluyor. Yla koruluk, çalılık anlamına geliyor, ayrıca ağaç, odun için de kullanılıyor. Sinop yöresinde "ağaçlık, tarlada hudut itibar edilen yer" anlamına gelen bir ula sözcüğü kullanılıyormuş. Buna göre Ula'nın adı için ağaçlık, koruluk gibi bir anlam çıkarabiliyoruz. Yörede de ağaçlıklar, ormanlar, makilikler eksik değil. Bu arada bu yaz Ula'ya gidişimde, bir esnaf ilginç bazı şeyler anlattı bana. Eskiden Ula düzlüğünün bir göl varken Gölağzı (gölün kıyısında olduğu için) olduğunu da ekledi. Artık ne kadar doğru, bilmiyorum.

Köyümüzün adı konusunda pek fazla şüphe olmasa gerek. Çok yakınımızdaki bir tarihsel ad ise İdyma. İda-uma'dan geliyor. İda Luwi dilinde orman, ağaç, tahta, odun anlamına geliyormuş. Karya dilinde e aynı. Uma ise halk demek. Böyle İdyma "Orman Halka" anlamına geliyor. Çam ormanlarımız da bu ada haklılık kazandırmıyor mu?

Bir ilginç ad ile yazımı bitirmek istiyorum. Akyaka'nın ardındaki kıran dağı ve Sakar Tepe adlarını da incelemiş Bilge Umar. Türkiye'de bu adla başka dağlar da var. Kitaba göre kıran Luwi dilinde Krana'dan geliyor. Anlamı doruk, doruksal. Sakar Tepenin de bugün kullandığımız sakar sözcüğü ile bir ilişkisi yok. Adın aslının gene Luwi'ce Swa-kar (kutlu veya güzel doruk) olduğu belirtiliyor.

Erdem ALBEK

Sayfa başına

 

AKYAKA ÇINAR PLAJI

Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırları dahilinde. Akyaka Beldesi İskele mahallesinden batıya doğru giden yoldan iki kilometre kadar gidildiğinde Çınar Plajı'na gelinmektedir. Çınar Plajı, doğal güzelliği ve sunduğu dinlenme olanakları ile yörenin en önemli doğal varlıklarından biridir. Bu plaj aynı zamanda oluşum itibarıyla da ilginç özellikler taşımaktadır. Plaj, izci kapının ardındaki boğazdan akan derenin (bu dere şimdi kurumuştur) getirdiği alüvyonların, boğazın önündeki alüvyon birikiminin doğusunda kalan küçük bir koyun önünü kapamasıyla oluşmuştur. Değişik boylarda taş ve çakılların oluşturduğu setin ardında bir bataklık bulunmakta, birkaç yerden kaynayan azmak suları çakılların arasından süzülerek denize karışmaktadır. Plaja eğik gelen dalgaların yarattığı kıyı akıntısı, daha küçük boyda çakılların plajın doğu tarafında birikmesini saplamıştır. Plajda ve yakınlarında kum oluşumu yok denecek kadar sınırlıdır. Aynı zamanda hakim dalga ve akıntı şartları, plajda kum birikmesine olanak vermeyecek şekildedir.

Çınar Plajı yörenin ve özellikle Muğla'dan gelen insanların tercih ettikleri bir dinlenme yeridir. Son yıllarda bazı uygulamalar plajın doğal güzelliğini ve niteliğini ve insanlara bir dinlenme olanağı sunma özelliğini tehdit etmektedir.

Bu uygulamaların birincisi, plaja dikilen beton elektrik direkleridir. Arkadan geçen yol bu iş için uygunken, insanları buraya çeken güzelliği yok eden direklerin plaj boyunca dikilmesi hayret verici bir uygulamadır. Bütün dünyada ve de ülkemizde doğadan dinlenme ve turistik açıdan yararlanılırken mümkün olduğu kadar doğal yapının bozulmamasına çalışılırken, bu eşsiz güzellikteki plajın beton elektrik direkleriyle donanması, binilen dalın kesilmesinden başka bir şey değildir.

Son günlerde gözlemlediğimiz bir olay da plaja araba sokulmasıdır. Arabalar izci kampı tarafından plaja girmekte, bol patinaj yaparak çevreyi toz de egzoz dumanına boğmaktadırlar. Kimsenin, iki yüz metre yürümek yerine, güneşlenen, piknik yapan insanları rahatsız etmeye hakkı olmamalıdır. Kaldı ki, arabalardan sızan yağlar, taşların arasından süzülerek denize karışabilirler. Bir gün acemi bir sürücünün, arabasıyla manevra yaparken denize veya bataklığa gömülmesine şaşırmayalım.

Elektrik direkleri ve plajı boydan boya kateden arabalarla, yörenin en güzel köşelerinden biri sıradan bir kıyı şeridine dönüşmektedir. Çözüm çok basitken, bu doğal güzelliğin elimizden gitmesine göz yumulmamalıdır.

Çınar Plajı'na kurulması düşünülen tuvaletin yer seçiminin daha akılcı yapılması kanısındayım. Kullanılması düşünülen depoların kesinlikle su sızdırmamaları gerekmektedir. Aynı şekilde içlerine de su sızmaması gerekir. Bu yüzden depoların konacağı çukurun beton bir duvar ile korunması gerekecektir. Günümüzde sızdırmasız fosseptik depoları pek tercih edilmemektedir. Bunun bir nedeni depoların çok çabuk dolmasıdır. Tuvaletlerin suyla temizlenmesine bağlı olarak, depoların içinde çok çabuk atık su birikmektedir. Bu suyun bertaraf edilmesi için bazı yöntemler kullanılmaktadır. (Yüzey altı kanalları, sulama, filtrasyon gibi). Böylece depolarda yalnızca çamur birikmekte ve boşaltma sıklığı çok düşmektedir. Eğer depoda biriken atık su bertaraf edilemezse, depoların çok sık olarak boşaltılması gündeme gelecektir. Bu da hem masraflı hem de boşaltma sırasında hoş olmayan durumlara yol açmaktadır. (Koku gibi). Toplanan çamurun bertaraf edilmesi de önemli bir konudur. Kolaycılığa kaçılmamalıdır. Tuvaletin daha yukarıda yapılması ve mümkünse boşaltılmasına gerek kalmadan geçirimli bir şekilde inşa edilmesi daha uygun olabilir.

Kadın Azmağı ağzından çıkarılan kumun bir bölümünün plajı beslemesi için Çınar Plajı'na döküldüğünü öğrendim. Kıyı mühendisliği uygulamalarında ve kumsal korumasında plajlara kum eklenmesi artık yararlı bir uygulama olarak görülmemektedir ve dünyada terk edilmektedir. Plajların erozyona uğramasını veya bazı çeşit materyali tutmamasını sağlayan faktörler (akıntılar, dalgalar gibi) aynı kaldıkça plaja katı madde eklenmesinin hiç bir anlamı yoktur. Eğer başka hiç bir uygulama mümkün değilse, detaylı araştırmalarla uygun kum tipi ve miktarı belirlenmekte ve o eklenen kumu koruyacak yapılar da inşa edilerek plajlara kum eklenmesi yapılmaktadır. Bu da oldukça pahalı olmaktadır. Bazı durumlarda da kum eklenmesi tam ters etki yapmakta, plaj doğal kumunu kaybetmekte, onun yerini eklenen yapay materyal almaktadır. Çınar Plajı'nda kıyı akıntısı kum tutulmasını engellemektedir. Plaj kendi doğal dengesini kurmuştur ve bu dengeye kum eklenerek müdahale edilmemelidir.

Yük. Müh. Erdem ALBEK

Boğaziçi Üniversitesi

Çevre Bilimleri Enstitüsü

Sayfa başına

 

DUYURU

Emekli öğretmen Osman Kocabıyık'ın kitaplığı kalkın hizmetine açılmıştır. Kitap bağışlarınızı beklemektedir.

Sayfa başına

 

AZMAKTA DOĞAL YAŞAM: SÜRÜNGENLER 2

KELE, KERTENKELE, BAĞA, KURBAĞA, TOSBAĞA, KAPLUMBAĞA

Daha önceki yazımızda en son BOYNUZLU ENGEREK'ten söz etmiştik. Bugünkü yazıma da onun düşmanlarından birisi olan ve yılana çok benzeyen bacaksız OLUKLU KERTENKELE ile başlamak istiyorum. Bu ilginç hayvan, Akdeniz Bölgesi'ndeki bazı turistik bölgelerde, engerek yılanının çoğalmasını önlemek için özellikle korunmaktadır. Ne yazık ki bu zararsız kertenkele, 130 santime varan boyu ve yılana benzeyen gövdesi ile çoğunlukla insanları korkutmakta ve cahillik yüzünden öldürülmektedir. Rengi koyu yeşilden kahverengine doğru değişir, oldukça büyük bir başı ve "dostça" bir gülümseyişi vardır. Yılan gibi kaymaz ama kıvrılır. İyi bir yüzücü olup ağaçlara tırmanmayı ve uzun güneş banyoları yapmayı sever. Mönüsünde yılandan başka salyangoz, solucan, omurgalı küçük hayvanlar, öteki kertenkeleler ve çok ender olarak da yavru kuşlar bulunur. Avrupa'da çok ender görülür. Hatta bir keresinde Yunanistan'da incelemek için haftalardır bir Oluklu Kertenkele arayan Avusturyalı bir biyolojist kafilesine rastladığımı hatırlarım. Bu nedenle bizim bahçemizde bir tanesinin yaşadığını görünce çok mutlu oldum. Oluklu Kertenkele'nin "ayaklı" akrabalarını da aynı derecede sevinerek ağırladığımı ayrıca belirtmek isterim. Bu kertenkeleler, nemli yerlerden pek hoşlanmadıkları için bir DUVAR KERTENKELESİ ya da çok güzel zümrüt rengi YEŞİL KERTENKELE'yi görmek için duvarlara ve azmak kıyısındaki taş yığınları arasına bakmak gerekmektedir. Bütün sürüngenler gibi bu yaratıklar da en ufak bir hareket hissedince ok gibi fırlayıp kayboldukları için iyi bir gözlem yapmak isteyenlerin biraz hareketsiz kalmayı ve sabırlı olmayı göze almaları gerekmektedir. Ben bu sabrımın karşılığını, onları yemek zamanlarında başlarını hızlı hızlı hareket ettirerek böceklerini avlarken ve yerken keyifle seyrederek alıyorum.

Özellikle yaz aylarında kolaylıkla seyredilebilecek başka bir sürüngen de genellikle alacakaranlıkta ve geceleri ortaya çıkan EV KELERİ ya da GENİŞ PARMALKI KELER'dir. Bunlar, fırça gibi küçük tüylü "yapışkan" bacakları ile aydınlatılmış duvar ve canlara, bir çeşit vakum meydana getirerek yapışırlar. Böcek yemeye dayamadıkları için dünyanın bazı bölgelerinde çok sevilirler ve hatta uğur getirdiklerine bile inanılır. Bütün bu anlattıklarımızın en sevimli örneği de EV KELERİ'dir Bu zarif yaratığın gövdesi o kadar saydamdır ki dişisinin karnındaki yumurtaları seçmek bile mümkündür. Erkekler, çiftleşme zamanı çıkardıkları çıtırtılı sesle tanınırlar. Yumurtalar bütün sürüngenlerde olduğu gibi, taşlara ve kayalara yapışıp güneşin altında olgunlaşır ve çatlarlar.

KAYA KELERGİLLER'in bir üyesi de duvarlara ve taşlara bağlı immişçesine saatlerce hareket etmeden duran DİKENLİ KELER'dir. 30 santimlik boyu ve prehistorik bakışları ile insanı adeta büyüler. Erkeği, düşmanlarını korkutmak için, rahatsız edilince kırmızı bir renk alır. Çok barışsever oldukları için de bir yer aşırı kalabalık olunca kendiliklerinden orayı terk ederler. Bu nedenle Akyaka'da son yıllarda DİKENLİ KELER sayısında önemli bir azalma olmuştur.

Bahçe zararlılarına karşı yürüttüğümüz biyolojik savaşta en büyük yardımcılarımızdan birisi de OTLU BAĞA' dır. "Benim" otlu bağalarımdan birisinin bahçedeki "Danaburnu"nu kıtır kıtır yediğini gördüğümden beri onlara karşı ayrı bir yakınlık duymaya başladım. Bunlar, sessizlikten hoşlanırlar ve derilerinin kurumaması için yuvalarını toprağı kazıyarak yaparlar ve geceleri ortaya çıkarlar. Çiftleşme zamanı, boyu 15 cm ye kadar çıkan dişiler, kendilerinden çok daha ufak olan erkeklerin yumuşak çiftleşme çağrılarına uyarlar. Bağaların, ses yükseltici organları yoktur. Erkeği sırtında taşıyan dişi, en yakın su birikintisine giderek (yalnız orada) kamış saplarına, küçük siyah boncuk tanelerini andıran 6000 kadar yumurtasını bırakır ki bunun uzunluğu bazen 2 metreyi bulur. İribaşların üç ay süren başkalaşımı suyun içinde olur. Bir kara hayvanı olan OTLU BAĞA, üç ay sonunda, eğer daha önce bir otomobil tarafından ezilmemişse, "yuvasına döner". Onun için lütfen ılık ve yağmurlu Aralık ve Ocak gecelerinde arabanızı dikkatli sürerek bu bahçe yararlısını ezmemeye çalışın. Derilerinin siğilli gibi oluşu yüzünden birçok kişi, pek de güzel bir görünüşü olmayan, bu hayvandan hoşlanmaz ve onlar hakkında batıl inanışlara sahiptir. Rahatsız edildikleri zaman, kurbağa gibi zıplayamadıkları için, yanlarını şişirerek ayağa kalkar ve boylarını bir misli uzatmaya çalışırlar. Böyle zamanlarda zehirli bir sıvı salgılarlar ki bu da çok ender olarak deride tahrişe neden olur.

Öte yandan kurbağalar, çoğunlukla düşmanlarından kaçarlar. BATAK KURBAĞA, önce çok yükseğe sıçrayıp sonra saklanmaya çalışır. BATAK KURBAĞA'nın burnu, daha sık rastladığımız ADİ KURBAĞA'dan daha uzundur. Gündüzleri duyduğumuz da çiftleşmek için yaptıkları çağrıdır. Bütün kurbağaların başının iki yanında, büyük hava kabarcıklarına benzeyen, ses yükseltici organları vardır. ADİ KURBAĞA'nın aksine YENİLEBİLEN KURBAĞA, yalnızca ılık gecelerde vraklıyarak azmak boyunun yaz gecelerine karakteristik havasını verir. 17 cm ye kadar varan oyuyla Avrupa'nın en uzun kurbağası olan LIĞ KURBAĞA 2000'e varan gruplar halinde yaşamayı severler.

RANA ailesinden, sözünü ettiğimiz bütün kurbağalar suyun içinde ya da kıyısında yaşar. Kurbağalar renk olarak birbirlerine çok benzerler ama yaşadıkları bölgeye ve yediklerine göre renkleri farlılıklar gösterir ki bunları da bu yazının kapsamına almak gerekmez.

Fakat, hepimizin bildiği ve tanıdığı YEŞİL KURBAĞA'yı burada belirtmeden geçemeyeceğim. HYLA ailesinden olan en fazla 5 cm büyüklüğündeki bu sevimli yaratık çok belirgin yüksek bir sese sahiptir ve yapışkan tabanları sayesinde "emniyetli bir inişi" garantilediği için, çok uzaklara korkusuzca zıplayabilir.

Avrupa'nın bütün sürüngen ve amfibileri kış uykusuna yatarlar. Ilıman iklim yüzünden bizim kurbağalarımızın ve bağalarımızın çoğu kış uykusuna çekilmez.

ADİ TOSBAĞA ve TRAKYA TOSBAĞASI ise nemli bölgemizin ender ziyaretçileri arasındadır. Bunlar karada yaşar. Daha sık rastlananlar ise suda yaşayan, çok utangaç ve ürkek olan BENEKLİ KAPLUMBAĞA'dır. Bunlar azmaktaki ziyaretçilere ve tekne trafiğine o kadar alışmışlardır ki, tekneyle gezen turistlerin ve yabancı doğa bilimcilerin neşeli ve hayret dolu bakışları altında istiflerini bozmadan poz vermektedirler. En büyükleri 30 cm uzunluğuna ve 1 kilo ağırlığındadır. 120 yıla kadar yaparlar. Yumurtalarını suyun kenarında kendi kazdıkları çukurlara saklarlar, yeni çıkan yavrular da başlangıçta 2 cm boyunda olurlar. Benim bugüne kadar bulduklarımın en küçüğü bir kibrit kutusu büyüklüğündeydi. Görüşleri çok iyidir. Ama yanına yaklaşabilecek olursanız burnunuzun direğini kıran "batak kokusundan" yanında fazla duramazsınız.

Amfibilerin hepsi ve sürüngenlerin çoğu salyangoz, solucan, böcek, larva ve benzerlerini yiyerek yaşarlar. Bütün dünyada, böcek öldürücülerin kullanımı arttığı ve dinlendirilmesi gereken tarlalar sürüldüğü için, bu canlıların sayısı da gün geçtikçe azalmaktadır. Bizimki gibi kendi kendine yeterli bir ekolojik sistemde, bu gibi kimyasal ürünlerin fazla kullanımı gereksizdir. Çünkü, gıda zincirindeki bir halkanın kopması, tamamının da yok olmasına neden olacaktır. Amfibi ve sürüngenlerin gıdasız kalması demek, kuşların, balıkların ve memelilerin de zamanla varolma şanslarını azaltacaktır. Doğanın bütün bu yararlı canlılardan yoksun kalması, yaşamı hepimiz için anlamsız kılacaktır.

Heike THOL-SCHMİTZ

Sayfa başına

CENNETTEN BİR KÖŞE

Sevgili Akyakalılar, Merhaba!

Anadolu'nun küçük ve şirin bir beldesi olan Akyaka, güneş, deniz, orman ve tarihle kucaklaşan bir yerleşim birimidir. Bu mozaik içerisinde yaşamak her insana nasip olmayabilir. Çünkü her nefeste oksijen alıp, karbon monoksit verebileceğimiz güzel ve sıhhate elverişli bir çevrede yaşıyoruz. Her an temiz havayla akciğerlerimiz ve solunum yollarımız temizleniyor. Biz bunu Akyaka'daki doğaya borçluyuz.

Akyaka doğal güzellikleri ile tüm insanları büyüleyen, yaşamaya, görülmeye ve korunmaya değer bir yerdir. Denizi, temiz ve berrak suları, yeşil ve zarif ormanları, tabii kıyıları ve kumsalları, yüzlerce yılık tarihi kalıntıları ile bizleri bugün ve istikbalde kucaklayacak olan cennetten bir köşedir.

Akyaka'nın her yerinde tarihle karşılaşmak mümkündür. Bu tarihi kalıntılar gösteriyor ki; beldenin tarihi yüzlerce yılık bir geçmişe sahiptir. Hatta bu güzel yörenin büyük bir nüfus potansiyeline sahip İDYMA antik kenti sınırları içinde olduğu rivayet edilir.

Doğal kıyıları ve denize akan nehirleri ile bütün canlılara kucak açan, beldeye gelen insanları dinçleştirerek rahat bir nefes almalarını saplayan Akyaka, insanlara Allah'ın bir lütfüdür. Bu ilahi ihsanı değerlendirmek, doğal ve ekolojik dengeyi bozmandan korumak akyakalıların vazifesidir. Çünkü canlı ve cansız tüm varlıkları yaratan Allah "kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın" buyurmaktadır. Bu ilahi emir, her konuda olduğu gibi yaşadığımız çevre konusunda da duyarlı olmamızı istemektedir.

Akyaka, yeryüzünde, doğal güzellikleri ile kendisini kabul ettirmiş istisnai bir coğrafya parçasıdır. Onun yaşanabilirliğini korumak ve gülümseyen bir insanın sıcaklığını hissetmek isteyenler, bu güzel beldenin sembolü olan doğal güzelliklerini ve ekolojik dengesini korumakla mükelleftirler. Eğer bu güzel beldeyi gerektiği gibi koruyamaz, sahip çıkamazsak, insan için yaşanılmaz ve tahammül dilmez bir hale gelir. Onun için Akyaka sakinlerinin, tüm gözlerin üzerinde olduğu bu şirin vatan toprağını itina ve titizlikle koruması, gelecek nesillere de tahribata uğramamış bir şekilde bırakması gerekir.

Sevgili Akyakalılar!

Akyaka ve GÖKOVA-Akyaka'yı Sevenler Derneği büyük bir sorumluluğu yerine getirmek için, bir araya gelen gönüllüler teşkilatıdır. Beldesini seven, burada yaşayan birer insan olarak bu gönüllüler ordusuna yardımcı olalım. Çünkü sahipsiz olan bir beldenin harap olması kaçınılmazdır. Siz sahip olursanız bu belde elbet harap olamayacaktır.

Gelecek haber bülteninde buluşmak dileğiyle sağlık, mutluluk ve huzur dolu günler tüm akyakalı kardeşlerimizle beraber olsun.

Mustafa Tavşan

Sayfa başına

GÖKOVA ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ

Değerli Gökovalılar,

Özel Çevre Koruma Kurumu'nun temel hedefi; bölgenize bugüne kadar yaptığı hizmetleri artırmak, sizlerinde yardımları ile Gökova'yı örnek yer haline getirmektir.

Mahalli idare teşkilatlarının, yani belediyelerin, özel idarelerinin, muhtarlıkların, ilçelerin merkez idareye bağlı taşra kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının, basının, halkımızın desteği, yardımı ve katılımı olmadan Özel Çevre Koruma Kurumu tek başına çevreyi ne kadar koruyabilir?

Halkımızı sevgi ve sorumluluk duygusuyla çevreyi korumaya davet ediyoruz.

Özel Çevre Koruma Kurumu'nun araştırmaya dayanan ekolojik boyutlu plan kararlarına sahip çıkmanızı bekliyoruz.

Çalışmalarımızda bizi daha fazla destekleyeceğinize ve katkı sağlayacağınıza inanıyoruz. Çünkü Özel Çevre Koruma hizmetleri sizlere, çocuklarınıza ve geleceğinize yarar sağlayacaktır.

GÖKOVA NEDEN ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ OLDU?

Tarihi değerler ve doğal güzelliklerle dolu olan ülkemiz sanayileşme, plansız şehirleşme, betonlaşma ve tarımda aşırı gübre ve ilaç kullanımı ve diğer ülkelerden de kaynaklanan çeşitli kirlenmelerin baskısı altındadır.

Bir Ülkede yaşayan insanların ve gelecek nesillerin refahı ve mutluluğu için çevrenin korunması çok önemlidir. Artık doğal çevrenin önemini ve vazgeçilmezliğini anlayan insanlar da turizm faaliyetlerini doğal ve kültür değerleri bakımından zengin, biyolojik ve ekolojik dengesi bozulmamış bölgelere kaydırmaktadırlar.

Gökova'da bu özelliklere sahip bir yöremiz.

Gökova'nın da bozulmadan, gelecek nesillere ulaştırılması, doğal kaynaklarının korunarak kullanılması, temiz ve sağlıklı bir çevreye kavuşturulması ile dünya turizminden daha fazla pay alması hem bölgede yaşayanlar hem de ülkemiz açısından önem taşımaktadır.

Bu amaçlarla 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 9. maddesine dayanılarak Bakanlar Kurulu Gökova'yı Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak ilan etmiştir.

ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU'NUN GÖREVLERİ NELERDİR?

1- Milletlerarası koruma sözleşmeleri ve çevre mevzuatı da dikkate alınarak, koruma ve kullanma esaslarını belirlemek, imar planlarını yapmak, mevcut her ölçekteki plan ve plan kararlarını revize etmek ve resen onaylamak.

2- Kamu kurumu ve kuruluşlarınca yapılan veya yaptırılan her türlü yatırımın koruma ve kullanma esaslarına uygunluğunu incelemek,

3- Haritası olmayan alanlar için harita yapmak veya yaptırmak,

4- Özel Çevre Koruma bölgelerinde altyapı proje ve tesislerini yapmak veya yaptırmak,

5- İmar planları ve revizyonları ile ilgili uygulamalarını kontrolü esaslarını tespit etmek ve uygulanmasının koordinasyonu ve takibini sağlamak,

6- Bölgenin çevre değerlerini korumak ve mevcut sorunlarım gidermek için tüm tedbirleri almak,

7- Doğal kaynakların verimliliklerinin korunması ve geliştirilmesi için araştırma ve incelemeleri yapmak veya yaptırmak,

8- Bu alanların korunması için her türlü icraatta bulunmak, gerektiğinde tüm kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili dernekler ve milletlerarası kuruluşlarla işbirliğini sağlamak,

9- Toplumda çevre koruma bilincinin gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla toplumun her seviyesinde çevre koruma yaygın eğitimi yapmak.

Bakanlar Kurulu Kararı'na göre;

"Özel Çevre Koruma Kurumu'nca hazırlanan çevrenin korunması, geliştirilmesi ve yapılaşması hakkındaki esas ve usuller çerçevesinde bölgede gerçekleştirilecek faaliyetlerle ilgili tedbirlerin alınması ve kontrolü yetkisi valiliklere aittir.

Özel Çevre Koruma Bölgesi tespit ve ilanına ilişkin kararların ilgili mevzuat hükümlerine göre mahallinde uygulanmasından ve takibinden, belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde Belediye Başkanı, köy yerleşik alanlarında muhtar, 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine tabi alanlarda orman işletme müdürlükleri, belediye sınırları ve mücavir alanları ile orman alanı dışında ise il bayındırlık ve iskan müdürlükleri sorumludur."

Kurumumuzca Gökova bölgesinde yapılan çalışmalar:

PLANLAR

bullet Gökova 1/25.000 Çevre Düzeni Planı 19.09.1989
bullet Gökova 1/5000 Nazım İmar Planı 03.02.1993
bullet Gökçe 1/5000 Nazım İmar Planı 03.02.1993
bullet Akçapınar 1/5000 Nazım İmar Planı 03.02.1993
bullet Akyaka 1/1000 Uygulama İmar Planı 31.05.1989
bullet Gökova 1/1000 Uygulama İmar Planı 03.02.1993
bullet Gökçe 1/1000 Uygulama İmar Planı 03.02.1993
bullet Akçapınar 1/1000 Uygulam2a İmar Planı 03.02.1993

PROJE VE UYGULAMALAR

bullet Akyaka Kıyı Bandı Projesi
bullet Akyaka Çınar Mevkii Günübirlik Alan Düzenlemesi
bullet Akyaka Fosseptik Proje ve Uygulaması
bullet Özel Çevre Koruma Bölgeleri'nin temizliği amacıyla 1991 - 1993 yılları arasında Muğla Valiliği'ne 1.5 Milyar TL ödenmiştir.

EĞİTİM ÇALIŞMALARI

Üniversiteler, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, milletlerarası kuruluşlar ile dernek ve vakıf gibi gönüllü kuruluşlarla işbirliği içinde belirlenen çeşitli hedef gruplarına (öğrenciler, öğretmenler, balıkçılar, avcılar, turizm personeli, ev kadınları, çiftçiler ile kamu kurum ve kuruluşları personeli) yönelik eğitim programları 12 Özel Çevre Koruma Bölgesi'nde devam etmektedir.

ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BÖLGELERDE NELER YAPTI?

Geleceğe ilişkin tutarlı kararlar sadece çevre koruma amaçlı planlama yöntemi içinde geliştirilebilir ve uygulanabilir. Kurum bu amaçla, araştırmalar ve her ölçekte planlar yapmaktadır. Araştırmalar yalnızca ekolojik (yani, bitki, hayvan varlığı, kirletici kaynaklar vs.) değil aynı zamanda sosyal ve ekonomik araştırmalardır. İnsana yöneliktir. Çünkü doğal değerler insanlarla birlikte önemlidir. Sonuçta tüm çalışmalar insan içindir...

Sayfa başına