".. İŞTE GÖKOVA!"

GÖKOVA-AKYAKA'YI  SEVENLER  DERNEĞİ'NİN  ÜCRETSİZ  HABER  BÜLTENİ

SAYI: 8   YIL: 1998     GÖKOVA-Akyaka'yı Sevenler Derneği   KOD NO: 48-06-048

 

 

DERNEK  BAŞKANLIĞINDAN

Merhaba Dostlar!

Köyümüz (aslında "beldemiz" demen gerekiyor, ama "köy" daha sevimli geliyor bana) yavaşça kış uykusundan uyanıyor. Kuşlarla beraber (ilk leylekler gördüm) insanlarımız da dönüyorlar. Dükkanlarda, bahçelerde, otel ve motellerde büyük bir ilkbahar temizliği görünüyor. Bahar çiçeklerinin kokusuyla birlikte badana kokuları da burnumuza geliyor. Güzel ...

 Havalar hala huysuz, kimi zaman yaz günü gibi, kimi zaman yağmurlu, hatta dolu yapışlı. Zaten bu kış havada bir tuhaflık vardı: ya haftalarca hiç yapmadı, yada bereket yerinde felaket getiren yapışlar gördük ... El Nino mu? Ozon deliği mi? Sera etkisi mi? kim bilir ...

 Bu düzensiz havalar tabii ki dışarıda çalışanları da etkiledi. Çiftçiler, balıkçılar, seracılarla beraber, inşaatçılar! ... Yeni yerimiz çoktan beri hazır oldurdu ... YERİMİZ Mİ? Evet, dostlar sonunda bir yerimiz olacak! Onur üyemizi Sn. Nail Çakırhan sergieviyle birlikte bize bir "büro" yaptı. Bir adresimiz, telefonumuz oluyor ... Ne kadar çok sevindik söyleyemem! Ve bununla birlikte, yeni "Kültür Merkezimiz" işletmeciliği de bize emanet edildi.

 Nail Bey'e çok çok teşekkür ediyoruz, ellerinden öpüyoruz!

 Önümüzdeki sayıda daha detaylı bilgiler vereceğiz. Şimdilik iç sayfamızda onur üyemiz Sn. Oktay EKİNCI'nin bu konudaki yazısını sunuyoruz.

 Okul ve Sağlık Ocağı inşaatlarına da devam edildi ve artık bitmek üzere. Aynı zamanda Özel Çevre Koruma Kurumu ve belediye tarafından "gezi bandı" projesinin ilk bölümü olarak, plajda palmiyeli, kayrak taşlı bir yaya yolu yapıldı ve mendirek kayrak taşıyla kaplandı. Orada dolaşırken aklımıza bir fikir geldi. Ne ATATÜRK meydanımızda, ne mendirekte, hiç bir güzel yerimizde oturabileceğimiz banklar yok. Yazık aslında! Fikrimiz şöyle: Derneğimize bankları yaptırabilmemiz için, özel bağışlar verirseniz, dernekçe bu bankları yaptırır ve belediyenin izniyle, isimlerinizi üzerine yazarak, bu güzel mekanlara yerleştirebiliriz. Nasıl?

 Dernek sayfasından ödeme yeri ve banka hesabimizi öğrenebilirsiniz. Havale dekontunda "bank projesi" diye belirtin. Sağ olun.

 Yeni başlayan "Sanat Müziği" kursu ile ilgili haberi de iç sayfamızdan öğrenebilirsiniz.

 BAÇEP çalışmaları ve nükleer santrallara karşı mücadeleler de devam etmekte, tabii. "Nükleer Santralları Karşı Platformu"na acil para lazım. "Dostlardan haber" sayfasından daha kapsamlı bilgi alabilirsiniz. 

7 / 8 Şubat 1998 tarihinde yaptığımız II Akyaka Satranç Turnuvası ile ilgili bilgi ve sonuçları 5. Sayfamızda bulabilirsiniz.

 Geçen sayımızda yeni başlayan "SPESİAL"  konumuz "Başıboş hayvanlar"  ile ilgiliydi. Bu sayısındaki "SPESİAL" Sivri sineklerle mücadele" konusunda bilgilenebilirsiniz. Daha sonraki sayımızda da "SPESİAL" olarak  "Azmak" konusu düşünüyoruz. Bu konuda söyleyeceğiniz varsa, gönderin, lütfen.

 Hepinize güzel bir ilk bahar dilerim, hoşça kalın.

 Heike THOL-SCHMİTZ

Dernek Başkanı

Sayfa başına

Büyük Düşünmek

Büyük düşünmek lazım

Gerçek acıdır

Boşuna mı çalar sazım

Kötünün yolu şaşar

Sevgi her şeyin ilacıdır

Sanırım

Arı bal yapar

Karınca azık için gezinir

İnsanın dünyaya yaptığı zararın

Zordur hazmı

İşte kel tepeler çöller

Hangisini sayayım

Akarsular sevinç göz yaşlarım

Yeryüzünde ne kadar kaldı

Benim ormanlarım

Kağıt kalemle yazmayı unutmayın

Birde okumayı

Kin nefret her şeyi yok eder

Biraş yumuşayın

Bir ağaç dikin

Dişinizi fırçalayın

Elinizden geliyorsa

Birine yardım edin

Kapısını çalın birinin

Tatlı dil bütün kapıları açar

Kötüyü ikaz et iyiyi okşa

Baharda çiçek açar ağacım ...

 Coşkun ŞENER

 Sayfa başına

İlginç Bir İmza Kampanyası

"Nükleer Savaşın Önlenmesi ve Barış İçin Uluslararası Hekimler"in A.B.D. Başbakanı Bill Clinton'a Gönderdiği Mektup:

Mr. Clinton'a Mektup (Çeviri: A. Tuncer)

Sayın Başkan,

gerçekleştirmekle tehdit ettiğiniz eylemi lütfen yeniden düşünün.

 Tek bir kişiyi - bir diktatörü cezalandırmak için - kadınlar, çocuklar dahil binlerce masum insanın yaşımını tehdit ediyorsunuz. Irak'ın kimyasal ve biyolojik silah mevcudunu bombalayarak imha etmek tehdidinde bulunuyorsunuz, böylece atmosfere yayılacak zehirli bazlar insanlar ve başka ülkelerin insanları tarafından teneffüs edilecektir. En büyük tehdidi, yani insanlara karşı nükleer silah kullanmayı da ihtimal dışı bırakmadınız.

 Bu tehdit Saddam'ın tüm tesislerini kontrol etme hakkını sağlayacak mı? Öyle olsa bile biyolojik silahlar 2 odalı bir dairede, bir çiftlikte veya herhangi bir yerde saklanabilir. Halını bombalama tehditleri de Saddam'ı durdurmayacaktır. Bu halkın bir bölümü zaten ona destek vermek için ölmeye hazırdır, diğerleri ise kendisini desteklemedikleri için Saddam'ın ölmelerini tercih ettiği insanlardır. Tek çözüm, siyasi çözümdür.

 Irak'a 1991'de atılan 88.500 ton bomba, sorunu çözmedi. Ambargolarla gıda ve ilaç kısıtlaması da Irak halkının düşüncelerini değiştirmeye yardımcı olmadı. Aksine Saddam'a daha fazla inanmalarına yol açtı. Ambargoların sonucunda bir milyondan fazla insan öldü. Bunların yarıdan fazlası çocuktu. Her ay 5 yaşın altında 4.500 çocuk açlıktan ve tedavi edilebilecek hastalıklardan ölüyor.

 Şimdi onları tekrar bombalamak istiyorsunuz.

 Amerika Birleşik Devletleri'nin kriz çözümü için öldürmekten başka çare bulamadığı bir çağda mı yaşıyoruz? İsrail'in gizlice nükleer silahlar ürettiğini dünyaya açıkladığı için Mordechai Vanunu yaklaşık 12 yıl hücre hapsinde tutulurken, Saddam aynı şeyi yapmaya çalıştı diye Irak halkının imha edilmesi kararında hangi çifte standartlar rol oynuyor?

 Sayın Başkan, sizi mantıklı olmaya davet ediyorum, Irak'ı bombalamayın.

Sayfa başına

SEVGİLİ  DOSTLAR,

Nükleer Karşıtı Platform etkinlikleri sürüyor. Şubat ayı içerisinde de Cuma günleri saat: 19.00' da Konak Belediyesi Sosyal Etkinlikler ve Çevre Merkezi'nde toplanıyoruz. (Tel: 464 2366)

Büyükeceli Köyü'nde nükleer karşıtları olarak oluşturduğumuz büromuzdan güzel haberler var. 3 Ocak 1998 tarihinden bu yana büroda görev yapan Bilge Contepe arkadaşımızın köylülerle diyalogu gayet iyi. Bilge arkadaşımız, Mersin'deki nükleer karşıtlarına da ulaşarak, onlarla toplantılar yapıyor. Bu çalışmaları olumlu sonuçlar vermeye başladı bile. Yörede Akdeniz foklarının yaşam alanlarının olduğu ortaya çıktı ve konu Adana'daki Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na iletilmek üzere. Yani yörenin 1. derece doğal sit olarak ilanını isteyeceğiz. Ayrıca, yörede antik yerleşim kalıntıları da mevcut. Bizler bile çıplak gözle birçok kalıntıyı tespit etmiştik. Yöreye konu ile ilgili uzmanların ulaşmasını saplayabilirsek daha birçok mevzi kanamamız mümkün. Uzmanları, bilim insanlarını görevi çağırıyoruz. Daha fazla bilgi için

Bilge CONTEPE

Akkuyu büromuzun adresi: İstiklal Caddesi No. 31

Büyükeceli - Gülnar / Mersin

Tel. ve faks: 0324 753 2382

 Büromuzun hala nükleer karşıtı dökümana, yayanlarınıza, kırtasiye malzemelerine bağışlarınıza ihtiyacı var.

 Nükleer Karşıtı Platform - İzmir etkinliklerinden olarak 28 Şubat 1998 Cumartesi günü saat: 15.00' de Konak Belediyesi Sosyal Etkinlikler ve Çevre Merkezi'nde elektrik y.Mühendisi Ünal Erdoğan, Nükleer Santralar Çözüm mü? (2) başlıklı bir söyleşi gerçekleştirecek. Ünal Erdoğan, bu söyleşi için İstanbul'dan geliyor. EMO İstanbul Şubesi eski başkanlarından ve konu ile ilgili birçok kuruluşun da üyesi.

 SOS Akdeniz Ağaçkakan Dergisi olarak Nektar Bar'da düzenlediğimiz Çarşamba söyleşileri sürüyor. Şubat ayı programında: 11. Şubat 1998 Çarşamba, Oktay Konyar (Bergama Çevre Yürütme Kurulu Başkanı), Küreselleşme ve Yeni Toplumsal Hareketler - Bergama örneğinden yola çıkarak 18 Şubat Prof. Dr. İlçin Aslanboğa, Sanatçıların Esin Kaynağı olarak bitkiler, 25 Şubat Akın Atauz (Ankara Çevre Duyarlılığını Yayma Grubu'ndan), Otomobiller ve Yayalık başlıklı söyleşiler var. Söyleşiler saat: 19.30'da başlıyor. Hepinizi bekliyoruz.

 Ayrıca bundan böyle her ay bir gezi programınız var. Şubat ayı gezisini yine Nektar Bar ve SOS Akdeniz Ağaçkakan Dergi olarak birlikte düzenliyoruz.

 Tarih: 22 Şubat, saat 09.30, gidilecek yer: İzmir Kuş Cenneti, Rehberimiz: Doç. Dr. Mehmet Sıkı. Nektar bizler için gerekli bütün piknik malzemelerini alıyor. Hatta müzisyenleri bile, Fotoğraf makinası, kamera ve tabii sevdiklerinizle birlikte bekliyoruz.

 SOS Akdeniz Ağaçkakan ve Bilim ve Ütopya dergilerinin ortaklaşa düzenledikleri Ütopyalar Toplantısı'nın beşincisi bu yıl da 16 - 19 Mayıs tarihlerinde Karaburun'da yapılıyor. Bu yıl ki toplantının gündemi; Eğitim Ütopyaları. Geçtiğimiz yıl yapılan toplantıda katılımcıların aldığı karara göre, bu yıl eğitim Ütopyaları tartışılacak. Okulsuz toplum da dahil eğitim konusunda yazılmış veya özgün Ütopyaların ele alınacağı toplantılar için başvurular başladı. Başvuru için 232-422 5240 no'lu tel/faksı kullanabilirsiniz. Ayrıca Bilim ve Ütopya dergisinin 0212 213 8029 - 30 n'lu telefon ve faksını da ...

Hilmi Çamurdan'ın Demir yollarımıza Sahip Çıkmak ve Otoyolların Kanlı tuzağını Engellemek İçin "mutluyum Demiryolcuyum"  adıyla 4-12-1997 tarihinde Edirne'den başlattığı yürüyüşü 14-2-1998 tarihinde Adana'da sona erdiriyor. Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası'nın da destek verdiği yürüyüşün son günü yani 14 Şubat'ta saat 11.30'da Türkiye'deki tren istasyonlarında insan zinciri eylemi önerisi var. Bu öneri doğrultusunda İzmir'de birlikte neler yapabiliriz sorusunun cevabını vermek için Çarşamba saat 18.30'da Nektar Bar'da bir araya gelmeyi öneriyoruz. Saat: 19.30'da başlayacak Oktay Konyar söyleşişinden önce bir araya gelip Cumartesi günü Basmane yada Alsancak Garı'nda yapabileceğimiz etkinliği planlamayı düşünüyoruz.

 Özelleştirme; Doğanın'da Kati li! Tekeli, Telekom, Örüs, Enerji Santralleri derken sıra, Ormanların Özelleştirmesine geldi. Mart ayında, konuyla ilgili bir panel ve kampanya hazırlıklarımız var.

 Ayrıca bu 14-22 Mart tarihleri arasında düzenlenecek olan Tüyap'ta "nükleer Enerji - Bergama ve Kardon Otoyolu" ile ilgili bir bülten çıkartmak istiyoruz. Katkılarınız için bizi arayınız.

 S.O.S. Akdeniz Derneği'nin 1998 yılı üye aidatları 3.000.000 TL olmuştur. Üyelerimizin yeni yılın ve geçmiş yılların aidat borçlarını geciktirmeden ödemesini bekliyoruz.

 Sayfa başına

Yeter Artık! ...

Batı Akdeniz Çevre Platformu (BAÇEP) katılımcılarının 13 - 14 Aralık 1997 tarihlerinde Burdur ilinde yaptıkları toplantıda; üzerinde önemle, coşkuyla ve TEPKİ ile durulan ve herkesin MUTABIK olduğu

 TÜRKİYE'NİN DEĞİŞİK YÖRELERİNDE ÇEVRE İLE İLGİLİ SORUNLAR (ÖZEL OLARAK MUĞLA İLİ SINIRLARI İÇİNDE BULUNAN YATAĞAN, YENİKÖY VE KEMERKÖY / GÖKOVA KÖMÜRLÜ TERMİK SANTRALLARI FAALİYETLERİNİN DURDURULMASI) DOĞRULTUSUNDAKİ YASAL GİRİŞİMLERİN; KESİNLEŞEN /AYAN BEYAN ORTADAKİ MAHKEME KARARLARINA RAĞMEN, "EVET RAĞMEN" İLGİLİ KAMU KURUM / BİRİMLERİNCE GEREĞİNİN YERİNE GETİRİLEMEMESİ üzerine bir girişimin başlatılması zamanının çoktan geldiği - HATTA - geçtiği idi. Ve konuşmalar geldi geldi dayandı ki;

 ARTIK, YURTTAŞLAR OLARAK, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ / ÖNCELİĞİ" MESELESİNE EL ATMANIN, BU KONULARDA KAFA YORMANIN SORUMLULUĞU / GÖREVİ GERİ DÖNÜLMEZ BİÇİMDE ÜZERİMİZDEDİR.

 BU NE DEMEKTİR?

Bu;

Bir sivil inisiyatif / girişim olarak hukuk talep etmektir. Hukuk talep etmek, hukuk devletini siyasetçilerden istemek değildir. Hukuk talep etmek; sivillerin, aralarında varolan farklılıkları, siyasal basımlık haline getirmeden, somut iş / faaliyet alanlarında ortak tavır alabilmeleri ve bunları yaparken meşrutiyetlerini ve kapasitelerini, siyasal rant ilişkilerinin gölgelemesine fırsat vermemeleridir.

 Bu;

Gücünü resmi sahadan almadan ve siyasal partilerin güdümüne girmeden, kamu sahasında varolmanın yollarını aramaktır.

 Bu;

Sadece, sonuçlar üzerinde tepkisel olma konumuyla yetinmeyip, karar oluşturma süreçlerinin en başından itibaren etkili olubanilecek bir hukuki pozisyon alma arayışıdır. Bu arayışta, öncelikte olan, olmazsa olmaz koşul ise; her an, istenilen her konuda bilgilenebilme / biliye ulaşabilme kanallarının açık olabilmesidir. Bunun yolu da, tüm resmi evrakların kamu malı olduğu ve kamuya açık olması gereğinden hareketle, bir kamu görevlisinde (hangi kademede olursa olsu) bulunan bir evrağa / belgeye; o görevlinin bunu okumasını / incelemesini beklemeye bile gerek olmaksızın ulaşabilme / edinebilme hakkına sahip olunabilmesidir. Gizlilik bir istisnadır ve buna ancak ilgili yargı organı karar verebilir.

 Ancak bağımsız bir özne olmayı becerebildiğimiz ölçüde, siyasal taraf karşısında güçlü biçimde ayakta durabileceğimizi ve hukuk talep edebileceğimizi bilmektir.

 Ve ... Bu;

Hukuk özleminin sivil karşılığını iğneyle kuyu kazar gibi arama / Kurma uğraşılarının / çabalarının bir yerlerinde, kendine yer bulmaya / alan açmaya cesurca / coşkuyla girişebilmektir.

İşte; bu anlayıştan BİZ;

Konunun sadece çevre ile sınırlı olmadığı, toplumsal yaşamın her alanıyla ilişkili olduğunu dikkate alarak; benzer arayıştak inisiyatiflerle / girişimlerle, ETKİLEŞME / İLETİŞİME açık olduğumuzu bütün içtenliğimizle / coşkumuzla DUYURUYORUZ !

 O HALDE; duymak isteyenlere bir kere daha SESLENİYORUZ Kİ: 

BU ARAYIŞTA / KURUCULUKTA BUNDAN BÖYLE BİZDE VARIZ! ...

YETER ARTIK! ...

 Sayfa başına

SPESİAL                     

SİVRİSİNEKLER

Sorun Sivrisinek Çözüm? ...

Baharın gelmekte olduğu şu günlerde beldemizin coğrafi durumu bataklık alanların fazla oluşu ve geçmişten kalan kullanılmayan havuz ve su çukurları ile yarı açık fosseptiklerin üreme alanı oluşturması nedeniyle sivrisinek sorunu gündeme gelmiştir.

Sivrisineksiz bir yaz geçirmek için yapılması gerekli çalışmalarda resmi kurumların yanı sıra vatandaşlarımızın kendi evleri çevresindeki çevre şartlarını düzenlemesi örneğin fosseptiklerin üzerini sivrisinek girmeyecek şekilde betonla kapatarak arasını ince süpürgelerle izole etmek fosseptik havalandırma borularının ince kafes teliyle kapatılması, küçük su birikintileri ve su çukurlarının ortadan kaldırılması gibi basit önlemlerle evlerimizde sivrisinek üreme alanlarını minimuma indirebiliriz.

 Geçtiğimiz haftalarda Akyaka Sağlık Ocağı ve Akyaka Belediyesi'nin ortaklaşa yaptığı ve halen sürdürmekte olduğumuz kullanılmayan su çukuru ve havuzların imhasına yönelik çalışmalarımız fiziksel olarak kırılmak suretiyle sivrisineğin üreme alanlarını en aza indirmek amacını güdmektedir. Bu nedenle yukarıda bahsettiğimiz şekilde amaca yönelik vatandaşların katılımı ise başarıyı %100 arttıracaktır.

 Bu güne kadar yapılan çalışmalarımızda ise halkımızın çoğunun sivrisinek larvasını tanımadığı ve üreme alanları konusunda bilgisi olmadığı görülmüştür. Bu nedenle yazımızın devamında larva ve erişkin sivrisineğin şekilleri ve morfolojisi anlatılmaya çalışılmıştır.

 Dünya üzerinde yaşayan yaklaşık 3000 tür sivrisinek olduğu tespit edilmiştir. Ancak bunlardan yaklaşık %4'ünün sıtma, humma, sarı humma, fil hastalığı, ensafalit, dank humması ve hayvan humması gibi bulaşıcı hastalıkları kan yoluyla kişiden kişiye bulaştırdığı bilinmektedir. Ayrıca anılan hastalıkların insandan insana bulaşma riskinide hesaba kartarsak tehlikenin boyutları tüm açıklıyla görülebilir.

 Sivrisinek küçük su birikintilerine ve durgun bulduğu sulara yumurtlama eğilimindedir. 1 defada yaklaşık 300 - 400 yumurta bırakır; ve yumurtlamadan hemen sonra ölür. Her bir yumurta 1 mm çapında elips şeklinde olup yumurtlamadan sonraki 3 günlük sürede larva çıkarır. Yumurtlama ile erişkin hale geçme süresi 10 gün olup uçup kan emdikten 10 gün sonra yumurtlamaya geçer ve ölür.

 Sivrisineğin üremesi hava şartlarına (sıcaklık, nem vs.) bağlı olarak 150 C de 38 günde, 200 C de 24 günde, 250 C de 18 günde, 300 C de 12 günde, 350 C de 10 günde bir nesil devredecek şekilde gerçekleşir.

 Uçkun sivrisinekle mücadele başarısız ve bir kadarda pahalı bir yöntem olup pratikte bir değeri yoktur. Aksine larva döneminde yapılacak mücadele hem daha ucuz hem de çevre ve insan sağlığı açısından daha tehlikesizdir.

 Sineksiz bär yaz için mücadeleye katılımları konusunda tüm halkımıza başarılar dileriz. 

Hasan TÜFEKÇİ

(ÇEVRE SAĞLIĞI TEKNİSYENİ)

Akyaka

 Başka Ne Yapabiliriz ...?

Son yıllarda ekologlar ve çevreciler dünyanın bataklık ve yarı sulak alanlarına daha büyük bir önem vermeye başladılar.

 Şöyle ki, biotoplar, yani kapalı bir yaşam ortamı olan ve doğal dengesi henüz bozulmamış olan, çeşitli varlıkların barınakları sazlıklar, özel bir koruma altına alınarak, korunmalıdır. Tıpkı bizim ovamız gibi.

 Tanınmış memeli hayvanlar (su samurları gibi), kuşlar ve sürüngenlerle birlikte, habitatlara ait ve en az diğer canlıklar kadar önemli olan böcekler de korunmalıdır. Onlarsız sağlıklı bir yaşam ortamı mümkün olamaz, su kalitesini değiştirerek veya yem kaynağı olarak önemli bir işlevi yerine getiriyorlar.

 Bu canlıların arasında insanları rahatsız eden ve ancak uygun ortamı bulduğunda bazı hastalıkları bulaştıran, haşare türü sivri sineklerdir.

 Artık, çağdaş insanlar için bataklıkların kurutulması, tüm böceklerin zehirlenmesi veya benzeri abartılı yöntemler söz konusu olamaz.

 Bataklığıa yakın bir yerde oturuyorsak ne yapabiliriz?

Bunun dışında şöyle bir yöntem daha tavsiye edebilirim:

 Pencerelerinize ve kapılarınıza sineklik takın, veya sinekliklerin girişine engel olabilecek şekilde tül perdeler takın.

 Yinede evinize giren sivri sinekler varsa, yatmadan önce bir ışık açın, onun yanında 10 dakika bekleyip öldürün, veya elektrikli, tablet yakabilen, ya da sıvı sivrisinek kovucular kullanın. Eğer akşamları hava kararmak üzereyken, yani sivrisineklerin yoğun olarak uçuştukları sırada açık havada iseniz, yakınınızda veya masanızın altında açık hava için özel yapılmış spiraller (helezonlar) yakın. Köylerde kuru sığır pisliği (tezek) yakarlar.

Üzerinize kovucu losyonlar sürün, arabanıza bir yedek şişe koyun, sivrisinek olan bir yerde yemek yemek zorunda kalırsanız, kullanabilirsiniz.

 Bahçenize (beldemize bile!) haşareleri kovan bitki ve ağaç türleri dikin. (Fesleğen, ıtır çiçeği, pelin otu, ökalüptus ağacı vs.)

 Bahçenizdeki, ahırlarınızdaki küçük su birikintilerinde bile sivrisinekler üreyebilir. Böyle ortamları oluşmasına engel olun: içinde su birikebilecek eşyaları ters koyun, fosseptiklerin kapaklarını sıkça kapayıp, kenarlarını çimento ile sıvayıp sızdırmaz hale getirin.

 Bu kurallar uygulandığında, bataklık yanında yaşayanların hayatının kolaylaşması sağlanır. Aynı zamanda özel koruma altında olan ovamızın güzelliğine ve barlıkların zenginliğine bir başka gözle bakabilirsiniz.

 Kendinizi koruyun ve güzel bir yaz geçirin!

Heike THOL-SCHMİTZ

Not:

Belediyeye gidip şikayet etmeyin. Belediye elinden geleni yapıyor, ama artık, modern, çevreye ve saplığımıza daha az zarar veren yöntemleri kullanarak mücadele ediyor.

Bahçenize, yada evinize bir örümcek veya fare girdiğinde belediyenin yardımını mı istiyorsunuz?

Kendinizi korumak, yine kendinizin elinde.

Belediyeninkinde değil.

 

KASIM - ARALIK - OCAK - ŞUBAT - MART

(Su sıcaklığı 150 C'nin altında olduğu için üreme yok)

HAVADAKİ  EVRE

SORUN                                                                                    ÇÖZÜM

UÇKUN KIŞLAMA (Dinlenme) DÖNEMİ

* Suyun sıcaklığı 150 C altında indiğinde suya bırakılan yumurtadan larva, pupa ve uçkun evreleri gerçekleşmez.

* Sinek en düşük aktivasyonla yaşamını sürdürebilmek ve baharda suları 150 C'nin üzerine çıkmasıyla uygun vasıflı sulara yumurta bırakmak için "İnsan hareketi olmayan kuytu, sıcaklığı uygun, rüzgarsız mekanlarda "KIŞLAMA" YAPAR.

Bu alanlar:

- Bodrum, kaloriferhane, kullanılmayan binalar, odunluk, kömürlük, ardiye ve ev çatıları, KAPAĞI İYİ KAPATILMAMIŞ FOSSEPTİKLER

- Ahır, ağıl, kümes vs.

- Köprü, tünel kanalizasyon, PTT logarları vb.

- İnsan yerleşimleri ve sivrisinek üreme alanlarına yakın otluk, sazlık, çalılık vb.

 

*Kasım, Aralık, Ocak, Şubat, Mart aylarında yandaki alanlara 15 gün veya en geç ayda bir defa kapalı alan sislemesi (sıcak veya soğuk sisleme) sivrisinekleri baharda sulara yumurta bırakamadan öldüreceği için rahat sineksiz yaz sezonu geçirilecektir.

 

 

NİSAN - MAYIS - HAZİRAN - TEMMUZ

AĞUSTOS - EYLÜL - EKİM

(Su sıcaklığı 150 C'nin üzeri, 350 C'nin altında)

SUDAKİ EVRE

LARVA

Sudaki organik maddelerle beslenir. Larvasit uygulama ile yok edilir

 

YUMURTA

Beslenme olmadığı için ilaçtan etkilenmez

 

* Nisan ayı dahil 10 - 15 günden uzun süre su kalan sıcaklığı 150 C'nin üzerindeki geçici su birikintileri yol kenarlarında, inşaat sahaları, hafriyat sahalarında biriken yağmur suları sulama kanallarından taşan sular vb.

* 50 cm den sığ, dalgalanmayan, 150 C'nin üzeri 350 C'nin altı sıcaklıkta, akışkanlığı 40 cm/dk dan az, tuzluku oranı %3'ün altında sular, sazlık, bataklık alanları, akarsuların kıyılarında oluşan cepler / göllenmeler, suyun akışkanlığını yavaşlatan otlanmış sulak alanlar.

* Kapağı iyi kapatılmamış fosseptik çukurları, evlerin önünde unutulmuş otomobil lastiği, kap, kacak vb. de biriken yağmur suları kapaksız su biriktirme kapları, "S" siz tuvaletler, havuzlar ve birikinti atık sular.

 

PUPA

2 - 4 günlük dönemde beslenmediğinden ilaçtan etkilenmez

*İnşaat sahalarındaki çukurlar kapattırılır (belediye, muhtarlı, Mülki Amir Koordinasyonu)

* Yol kenarlarındaki su birikintilerinin alışkanlığı saplanır.

(T.C.K. Köy Hizmetleri, Mülki Amir Koordinasyonu'ndaki)

* Dereler ıslah edilerek suyun göllenme yapmadan alışkanlığı saplanır (DSİ).

* Sazlık, bataklık alanlar kurutulur, kurutulamıyorsa (Özel Çevre Koruma DSİ Sağlık Müdürlüğü işbirliğiyle).

* Buna rağmen üreme oluyorsa GAMBUZYA Balığı uygulanır.

* Fosseptik çukurları kapakları iyi yaptırılarak sineğin fizik olarak giriş çıkışı engellenmeli (2 cm kalınlığında tabaka sünger, kapak kenarlarından taşacak şekilde (0,5 m2) konularak kapak kapatılmalı. Ayrıca varsa havalandırma borusuna sinek teli bağlanmalı) böylece insan yerleşim alanlarındaki en önemli üreme / dönlenme / kışmlama alanları işbirliğiyle halk eğitimi)

* Otomobil lastiği, kapkacak vb. su birikmesi eğgellenir (belediye / Sağ.Per. / Yerel Medya işbirliği ile halk eğitimi)

* Sulama amaçlı havuzlar 8 - 10 günde bir boşaltılır.

 

HAVADAKİ  EVRE

 

DİŞİ

               ERGİN SİVRİSİNEK

ERKEK

* Pupa döneminde beslenme olmadığı için sivrisinek pupadan ilk çıktığında çok güçsüzdür. En yakınındaki otların, sazların üzerine uçarak 2 - 3 saat dinlenir ve bitki özlerinden ihtiyacı olan enerjiyi alarak asıl uçuşa geçer.

 

* Yapılan larva mücadelesine rağmen larvasıtın ulaşamadığı noktalarda üremeyi başaran uçkun bu en güçsüz anında yapılacak açık alan uygulamasından kaçamaz. Üreme alanları çevresindeki otluk salık alanlara sıcak, soğuk sisteme yapılarak sinekler hedefe ulaşmadan öldürülür.

 

 

 

DÖLLENMİŞ SİVRİ SİNEK

 

*Döllenmiş sivrisinek yumurta geliştirebilmek için kan emmeye ihtiyaç duyar. Isı nem olarak kendi hareketi işçin en uygun saatler olan akşam 20 - 24, sabah 03 - *06 saatleri arası 37 C vücut ısısını antenleriyle 18 - 20 mt den algılayarak hedefine yönelir ve KAN EMER (kan emen dişi sivri sineklerin sadece %20'si insanlardan, %80'ise hayvanları tercih eder).

 

 

* Bu saatlerden kan emen sinekler genelde insanların yoğun bulunduğu (ev içi, restoran, kahve, bar, park, bahçe vb.) yerlerdedir. İlaçlama ise insanları fazla rahatsız etmeyecek sokaklarda yapılır. Böylecek ilaçla sinek havada çarpışmadığı çarpışma olasılığı olan sinekler 100 - 300 mt den ilaç / mazot kokusunu algılayarak kaçtıkları için tüm olanaklar kullanılsa bile başarı şansı %3 - 5' dır.

* Bu denemde bireylerin alacağı önlemler daha ehvendir (pencere, sinek teli, cibinlik, kov, mat vb.). Vatandaşı bu konularda eğitmek milyarları havaya sıkmaktan daha ekonomiktir.

 

 

DİNLENME (Yumurta geliştirme)

 

* Kan emen sinekler yumurta geliştirmek ve sıcaktan etkilenmemek için insan hareketi olamayan, gölge, rüzgarsız, hafif nemli, serin kapalı alanlarda dinlenmeye çekilirler.

*Bu alanlar:

- Bodrum, kaloriferhane, kullanılmayan binalar, odunluk, kömürlük, depo, ardiye, ev çatıları, iyi kapatılmamış fosseptikler.

- Kanalizasyon, PTT logarları, köprü, tünel vb.

- Ahır, ağıl, kümes, samanlık vb.

- İnsan yerleşim alanlarının 2 - 5 km yakınlıkta tluk, sazlık, çalılık, ağaçlık alanlar

 

* Verimsiz olan gece hava ilaçlaması yerine gündüz kapalı alan ilaçlaması yapılmalıdır. Böylece kapalı alanda sineklerin kaçması daha güç olacak ve ilaç istenilen konsantrasyona ulaşabileceği için sinekler öleceklerdir.

* Fosseptik kapaklarının iyi kapatılarak havalandırma borusuna sinek teli çıkışını engelleme bir çk yerleşim alanında ilaç kullanmadan ortadan kaldırmış olacaktır. Böylece belediyelerimize çok büyük balı yük getiren ilaç ve işçilik maliyetleri düşürülmekle beraber daha başarılı yüz güldürücü sonuçlar elde edilecektir.

 

 

YUMURTA BIRAKMA (150 C'nin üzeri, 350 C'nin altı sıcaklıkta sular)

 

Sayfa başına

Başıboş Hayvanlar

(Geçen Sayının Spesiali)

Geçen sayımızda sunduğumuz "Akyaka'nın "Başıboş Hayvanları" sialimizden güzel bir "yankı" geldi. İnsanlar bir daha bu konuyu düşünmeye başladı.

 Sadece düşünmek yetmiyor tabii ... 

Yer konusu muhtarımız Sn. Mehmet Datça ve Yönetim Kurulu arkadaşlarımızın özel uğraşlarına rağmen çözülemedi. 

Belediyeye tarafımızdan gönderdiğimiz mektubumuza cevap da alamadık.

 Bizi veya dostumuz veteriner Yılmaz'ı arayan arkadaşlara bir daha söyleyeceğiz:

Yılmaz Bey'in teklifi sadece sunduğumuz projemiz çerçevesinde gerçekleştirilebilir. Şu anda tek tek köpeklerin toplanmasına ameliyat yaptırılmasına ve bakılmasına maalesef bir imkanımız yoktur. Yinede kısırlaştırılacak bir hayvanınız varsa, en azından bilgi vermek ve danışma konusunda yardımcı olabiliriz.

Proje tümüyle uygulanmaya başlanmadan, barınma yeri ve görevlileri hazır olmadan, sadece kısırlaştırmaya başlarsak, kısırlaştırılan hayvanların zehirlenmesi tüm emeğimizi boşa götürür. Sevdiğimiz hayvanlarımızı kaybetmekte cabası ...

 İ.G. YAY.KRL.

 Sayfa başına

ÇEVRE  KÖŞESİ

Dr. Ferhan ÇAKIR

Azmak İnsanda Ülsere Neden Oluyor

Elbette kırkından sonra azan ülser de olur, kanser de diyebilirsiniz. Ama bu öyle azmak değil. Bildiğiniz Gökova Azmağı. Ne ilgisi var? Dediğinizi duyar gibiyim. Gelin birlikte çocukluğuma kısa bir yolculuk yapalım, sonra azmakla devam ederiz.

 Gidebildiğim en eski anım martılarla kargaların aynı çöpü karıştırdığı bir deniz kıyısıdır. Çokça martı sesine karışan sabahlara uyanırdım deniz kıyısındaki evimizde. Güneş sanki battığı gibi doğardı ya da ben gri ile kızılı karıştırırdım. Annem sabah kahvaltısı diye ekmek arası domates peyniri tutuşturduğunda elime doğruca denize koşardım. Bazen kıyıdaki taş iskelenin üzerinde bazen de belime kadar suyun içinde bitirirdim kahvaltımı. Yunuslar taş atımlık mesafede yüzerlerdi. Deniz suyu içilecek kadar temiz değildi, dipteki kirliliğin ayırdındaydık çoluk çocuk. Ama yine de istavritin tadına doyum olmazdı. Midyeleri hemen oracıkta pişirip yerdik ve bu yüzden hiç birimiz hasta olmadıydık.

 Bir gün "DİKKAT ! DENİZE GİRMEK TEHLİKELİ VE YASAKTIR" levhasını kumsala diktiklerinde henüz okumayı sökmüştüm. Direndim. Ama kahve rengine çalan denizde bir benim yüzmem onu kaybettiğimiz gerçeğini değiştirmiyordu. Vapurlar hala denizde idiler. Bir tanesinin adı "Beylerbeyi" idi ve bana arkasında bıraktığı kahverengi köpüklerden utanç duyduğunu söylemişti. Körfezin bir yakasından öbür yakasına gidip gelmeler sıkıcıydı artık. Vapurla yarışan yunusların yerini uyuşuk deniz anaları almıştı. Körfezde son karabatağın görüldüğü yıl orta okula başlamıştım ve coğrafya kitabımız İzmit Körfezi etrafındaki sanayi tesislerinin Türkiye'nin %10'luk üretimine denk düştüğünü yazıyordu.

 Sanırım en son istavriti ben yemiştim, benden sonra yunusları gören oldu mu? Bilmiyorum. Bir yok oluşa tanık oluyordum. Gazeteler bir tür yosundan söz ediyorlardı yaşayan tek canlı olarak. Ben DUR diyecek yaşta ve bilinçte değildim. Kimsenin dediğini de duymadım.

 Azmakla ilk tanışıklığım rakı içmek için kıyısında oturmakla oldu. Ekmek bekleyen ördek ve kazların yüzdüğü serin bir suydu ve sarhoşluğa iyi geliyordu. Canımı sıkan bir şey olduğunda kıyısında yudumladığım teneke biralar sıkıntımı atmama yardımcı oluyordu. Giderek su tavuklarının çirkin sesleri bir senfoniye, azmağın hiç durmayan devingenliği hayranlığa dönüştü. Kıyısında kışı konaklayan teknelerden birinin üzerinde Şubat güneşiyle içimi ısıtmaya çalışırken sanki levrek ya da kefal gibi azmağın bir parçası olduğumu, içinde nefes alabileceğimi, uyuyabileceğimi düşünürdüm. Bu arada azmağın iç dinamizmini birkaç bin yıl ötesinden günümüze nasıl taşıdığını öğrendim. Su samurlarının burada nasıl mutlu olduklarını, kendilerini rahatsız eden onca dış etkene karşın azmakta yaşamak için direndiklerini öğrendim. Artık azmak benim için yaşayan bir organizmaydı ve yalnızca sudan ibaret değildir. Ağacı, sazlığı, batağı ile bir eko kültürdü.

 Şimdilerde kıyısına gezi bandı adıyla yol yapıyorlar. Kimi yerler mucurla doldurulurken kimi yerler sazlıklardan çalılıklardan, ağaçlardan arındırılıyor.

 İçime su tavuklarının ve su samurlarının sıkıntısı düştü. Ülser mi, yürek mi? bilmiyorum şuram ağrıyor. Önce su samurları gidecek, sonra diğerleri. Bir yok oluşa daha tanık oluyorum gibi geliyor bana.

 AZMAK BU GÜNLERDE ÜLSERE NEDEN OLUYOR! ...

Sayfa başına

Ormanların Fonksiyonel Değerleri

Ormanların en büyük faydalarından biri odun ham maddesinin 6000 kullanım yeri oluşu bu önemi açıkça ortaya koymaktadır. Ancak insanlar için çok önemli olan odum ham maddesinin ve yan ürünlerin yanında farkında bile olmadan sağlamaktayız. Oksijen üretip, karbondioksit tüketmesi iklim ve su dengesini sağlaması, erozyona engel olması, toplumu sağlığına katkısı vb. gibi ormanın faydalarına "ormanın fonksiyonel değerleri" denilmektedir.

Ağaçlar fotosentez yaparken atmosfere tonlarca oksijen sağladığı bilinmektedir. Her yıl bitkiler tarafından atmosfere fotosentez yoluyla kazandırılan oksijen miktarının 140 milyon ton olduğu tahmin edilmektedir. Bunun yaklaşık %66'sının orman ağaçları tarafından sağlandığı hesaplanmaktadır. Bazı araştırmalarda iyi gelişmiş bir ağacın 10 işinin yıllık oksijen ihtiyacını karşıladığı belirtilmektedir. Aynı tür  bir ağaç 100 yıllık ömrü boyunca toplam 12.000 m3 karbondioksit fotosentezle kullanarak havanın temizlenmesine neden olmaktadır.

Ağaçlar kökleri vasıtasıyla toprağı tutarak toprağın taşınmasına önlediği bilinmektedir. Toprağın insanlar için ne kadar önemli olduğu bilindiğinden, ormanların en büyük fonksiyonel değerinin toprağı tutması gelmektedir. Yine araştırmalara göre ağaçlar çıplak toprağa kıyasla yüzeysel su akısını 15 kat, erozyonunda 350 kat azaltabilmektedir. Yine 1 hektarlık bir orman alanı rüzgar hızını %50'ye kadar azaltabilmektedir.

Orman toprağı içinde pek çok canlı organizmayı barındırarak onlara yaşam kaynağı oluşturmaktadır. 1 hektar genişliğinde ve 15 cm derinliğindeki üst tabakasında 10 ton bakteri, 10 ton mantar, 4 ton solucan, 140 kg alg, 17 kg böcek bulunduğu belirlenmiştir. Orman toprağında toprak canlılarının yanında tropik ormanlarda 260 hektarında 750 çeşit ağaç, 1500 çeşit çiçekli bitki, 125 tür memeli hayvan, 400 çeşit kuş, 100 çeşit sürüngen, 60 çeşit su hayvanı, 150 çeşit kelebek vb. bulunduğu aynı araştırmalarla tespit edilmiştir. Aynı ormanlarda 140 çeşit bitki kanser için gerekli maddenin %70'ini saplamaktadır. Genel olarak tüm ilaç ham maddesinin %25'i tropik ormanlardan temin edilmektedir.

Sanayi merkezlerinde 1 m3 havada 500.000 tane toz ve is parçacığı bulunduğu halde bu miktar açık alan üzerindeki havada 5000 orman havasında ise 500 tanedir. Bir hektar bir kayın ormanı 68 ton ladin ormanında 36 ton tozu süzerek doğal süzgeç görevi yapmakta böyle havayı temizlemektedir.

Aynı şekilde 250 metre genişliğindeki bir orman serisi gürültüyü %50 azaltmaktadır. Bu insanların ruhsal ve bedensel yönden rahatsız olmamasını sağlamaktadır. Yukarıda bazı araştırmalarla tespit edilmiş ormanların fonksiyonel değerlerinden ..........Text nicht zu lesen Görüldüğü gibi ormanlar insanlar açısından yaşamsal öneme sahiptir. Fonksiyonel değerlerin odun ham maddesi değerinin 2000 katı olduğu tahmin edilmektedir. Bunun parasal değerinin bir ağaç için yıllık 2000 - 6000 DM arasında değiştiği ve ağacın yaşamı boyunca 500.000 DM tutarında bir fonksiyonel değer ürettiği tahmin edilmektedir.

 İnsanlar açısından sayısız ve paha biçilmez yararları olan ormanları hızla azaltmakta ve bu katliam bizzat insanların elleriyle gerçekleşmektedir. Böylece insanoğlu kendi sonunu kendi hazırlamaktadır. Dünyamızda yeşil örtünün 1/3'ü bu güne kadar ortadan kaldırılmıştır. Dünyada saatte 3000 dönüm orman yok edilmekte, dünyanın akciğerleri kabul edilen tropik ormanların 2000'li yıllarda biteceği tahmin edilmektedir. Dünyadaki bu tahribatın benzeri Anadolu Yarımadası'nda da sergilenmekte, vaktiyle çok büyük bir kısmı ormanlarla kaplı olan Anadolu'nun bugün ancak %25'inde orman bulunmaktadır. İnsanların bizzat gerçekleştirdiği bu katliamdan kalan ormanlar ise sanayi atıkları nedeniyle hastalanmakta ve fonksiyonel değerleri düşmektedir. 

İnsanoğlunun aşındaki en büyük tehlike ormansızlaşmadır. Bunun önlenebilmesi için bir yönden varolan ormanlarımızı korumalı diğer yandan ise ormanlar kurmalıyız. Geleceğimizin teminatı olan ormanları korumak yeni nesillere karşı borcumuzdur.

 Muammer KOÇAL

Gökova Orman işletme Şefi

 Sayfa başına

BULDUK

Çam Kurdu 6 Ayda Tamamen Kurutuldu

DENİZLİ Orman Bölge Müdürlüğü, 38 bin 700 hektarlık ormandaki çam ağaçlarını istila edip yüz binlerce ağacı kemiren "kese böceği" zararlısına karşı açtığı savaşı, altı aylık mücadeleyle kazandı.

 Çam Kurdu diye bilinen zararlıyla mücadele, 50 milyar liraya mal oldu. Ağaçlarda kese oluşturarak çamın özünü kemirip kurutan kese böceğiyle kimyasal, mekanik, biyolojik mücadele yapıldı.

 Çam kese böceği yiyen baştankara, serçe, saka gibi kuşların arınması için 4 bin kafes yaptırıldı, hormonlu tuzaklar kuruldu. Orman Bölge Müdürü Atilla ERTAY "zararlı, oluşturduğu keselerle ağaçtaki tüm besini alıp çam ağacını güçsüz bırakıp kurutuyor. Mücadeleye Eylül ayında başladık. Ekiplerimizin fedakar çalışmasıyla başarılı olduk. Altı ay içinde kökükün tamamen kuruturuz" diye konuştu.

 50 Milyar Liraya Mal Oldu

Denizli Orman Bölge Müdürü Atilla ERTAY, altı ay süren yoğun savaştan zaferle çıktıklarını ancak bu mücadelenin devlete yaklaşık 50 milyar liraya patladığını söyledi.

Hürriyet / Ege 15 Şubat 1998

 Sayfa başına

BULDUK

Karar çevrecileri sevindirdi

Marmaris Havaalanı'na ÇED engeli

Özcan ÖZGÜR

Muğla - Ula'nın Kızılyaka köyünde 2. Dünya Savaşı'nda İngilizlerin inşa ettikleri havaalanının yerine yapılmak istenen Marmaris Havaalanı, Çevre Bakanlığı'nın ÇED raporuna takıldı. Havaalanına, yer seçimi nedeniyle bakanlıkça onay verilmesi çevrecileri sevindirirken ÇEKÜL Vakfı'nın da Muğla Temsilcisi olan Bayındırlık İl Müdürü Nasuh ATICI, uzmanların kentin gelişmesini engellediğini savunarak "Çevre Bakanlığı'nın kararı siyasi kararla aşılmalıdır" dedi. Bodrum - Milas Havaalanı'nın trafiğine açılmasının ardından Marmarislilerin de havaalanı istemesi üzerine gündeme gelen ve REFAHYOL hükümeti döneminde zamanını ve bugünün Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım EREZ tarafından yatırım programına aldırılan Marmaris Havaalanı için Çevre Bakanlığı'nca verilen ÇED raporunda şöyle denildi.

"Çevre Kanunu'nun amacı ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarımsal zenginliklerini korumak ve geleceklerini güvence altına almaktır. Söz konusu faaliyetin bu bölgede yapılması halinde bölgede meydana gelecek sosyal ve fiziksel değişimlerle doğal dokunun bozulacağı ve yağısal bağlı dördüncü sınıfların toprakları ve hayvancılığın yaygın olduğu bu bölgedeki mera alanlarının amaç dışı kullanıma açılmasının doğal kaynakların rasyonel kullanımı açısından da uygun olmayacağı değerlendirilmiş bulunmaktadır. Bu nedenlerden dolayı söz konusu faaliyetin belirlenen alanda yapılması bakanlığımızca uygun görülmemektedir". Bakanlığın kararına tepki gösteren Muğla Bayındırlık İl Müdürü Nasuh ATICI, kararın 'siyasi bir karar' ile değiştirilmesi gerektiğini savundu.

Cumhuriyet Gazetesi 12/10/1998

Sayfa başına

II. AKYAKA SATRANÇ TURNUVASI YAPILDI

7 ve 8 Şubat'ta, Yücelen Oteli'nde yapılan II Akyaka Satranç Turnuvası Muğla, Köyceğiz, Marmaris, Dalyan ve Gökova - Akyaka'dan katılımcılarla yapıldı.

İtalyan ve Alman uyruklu katılımcılar turnuvaya "uluslararası" bir Hava verdiler.

Ödüller, plaketler ve katılım belgeleri turnuvanın son akşamında Dernek Başkanımız Sn. Heike THOL-SCHMİTZ tarafından verildi.

Yücelen Otel'e verdiği toplantı salonu ve çaylar için çok teşekkür ediyoruz.

Başhekimliği üstlenen Satranç Federasyonu İl Temsilcisi Sn. Nail Çiftçi'ye özellikle teşekkür ediyoruz. Sn. Erdal Şahin'e, Köyceğiz (Birinci), Sn. Oğul Köseoğlu'na Muğla (ikinci) ve Sn. Dr. Ferhan Çakır'a Gökova (üçüncü) tebriklerimizi sunar, diğer katılımcılara da teşekkür ediyoruz.

                                   1- Erdal Şahin

2- Oğul Köseoğlu

3- Dr. Ferhan Çakır

 Katılımcılar (alfabetik)

Aydın Altunöz, Barış Ayşen, Reşit Çimen, Onur Değirmenci, Tevfik Duran, Özay Günaydın, Uğur Haneman, Hüseyin Hamzaoğlu, Serkan Karacibioğlu, Norbert Koch, Metin Nurdoğan, Marco Ottolini, Ali Savaş, Thomas Schmitz, Saygın Seçkin, Serkan Seçkin, Heike Thol Schmitz, Eniz Tunca-Çıralı, Tevfik Usluoğlu, Yılmaz Yüksel.

Sayfa başına

Akyaka Sanat Müziği Korosu

Sn. Ahmet Başman ile konuştuğumda kurs hakkında birkaç güzel şeyler öğrendim:

15 - 20 kişi ile bir kurs oluşturuldu. Tam bir okul ortamında gerçekleşen kurs süresinde, Ahmet Hoca şarkılarla beraber, makamları ve teoretik bilgileri de öğretiyor. Böyle güzel bir röpertua oluşturuyor.

Kurs Salı akşam saat 20.00'den ve Pazar akşamları saat 18.00'den itibaren, Otel Yücelen toplantı salonunda yapılıyor.

Grup birbirine 'ısındıkça' samimi bir hava oluşturumuş ve güzel bir çalışma başlamış, Ahmet Hoca kursa Haziran'a kadar devam edileceğini bildirdi ve yaz sezonundaki şenliklere, vb. etkinliklere katılabilecek bir hale geleceğini umuyor. "söylediğimiz müziğin ciddi, aynı zamanda coşkulu olması, kapalı mekanlarda, yani trafiğe açık olmayan yerlerde icra edilmesine tercih ediyorum. Aksı bir ortamda müziğe ve korya yeterli dikkat ve saygı saplanamaz", dedi.

Akyaka'ın ilk korosunu heyecanla bekliyoruz.

Sn. Ahmet Başman ve korusuna başarılar diliyoruz.

YAYIN KURULU 

Sayfa başına

"YAZILI TAŞ"ın kurtulması

Geçen sayımızda Sn. Mehmet Bildirici'nin "İdyma'dan Gökova - Akyaka'ya serisinde bahsettiği "Yazılı Taş" az daha yok oluyordu.

Sn. Bildirici şöyle söyledi: "Akyaka meydanında Türkoğlu Restoran'ın köşesinde yazıt (G. Bean - Carian Cast II. Sayfa 78) ile (Robert - İdyma, Sayfa 474/2 nolu) yazıt birbirinin devamı kabul edilmekte ve M.Ö. 2. Yüzyıla tarihmektedir. Şunlar yazılıdır:

"Leto ve Afrodit rahipliği yapmış olan Menios oğlu Epaimentos ... Leto ve Afrodit rahipliği yapmış olan ... Koteia'lı Hermokrates ..."

(Tercüme Prof. Dr. Nezahat Baydur)

Ama Türkoğlu Restoran'ın yanı yeni bir inşaat için yıkıldı ve bu özel taş az kalsın başka molozlarla birlikte atılacaktı. İyi ki Yönetim Kurulu üyemiz Sn. Naci Kaya dikkat etti ve son anda taşı korumaya aldı.

Bundan sonra güzel bir yer bulunarak, temizlenip özel yazılı taşımız sergilenecek.

Sn. Naci dostumuza özellikle teşekkür ediyoruz. 

Sayfa başına

Dernek Başkanlığından Bir Şikayet

Aşağıda bir telefon konuşması örneği vermek istiyorum:

(Bir erkek sesi)

- Siz çevre koruma mısınız?

Buyurun, bir problem mi var?

- İskele'ye bir baksanıza, sel bütün çöplükte bulunan çöpleri iskeleye dağıttı.

Siz kimsiniz, kiminle konuşuyorum, isminiz neydi?

- Önemli değil, hanımefendi. Şuraya gelip, bakar mısınız?

Affedersiniz, ben hastayım, yatıyorum, ateşim var ...

- (Yüksek sesle) Yani ... bakmazsınız. Nasıl bir çevrecisiniz? Kendinizi çevreci olarak tanıtamazsınız ...!

Siz, isminizi söylermisiniz, lütfen ...

- Hayır, hiç önemli değil. Siz gelin, bu pisliğe bakın ...

... filan falan ...

Güzel, değil mi? Hoşlandım! Ve bu tek bir örnek daha başka şeyler de var ...

Yani, bir şikayetiniz varsa, her zaman bizi arayabilirsiniz, ama isminizi söylemeden benden ne bekliyorsunuz? Bana bağırıp, tehdit de ederseniz, sizi için çalışmak bana zor geliyor! 

Bırakın bu tür saçmalıkları!

İsminizi vermeden şikayetçi olamazsınız, bakamayışımı eleştirmekte haklıda olsanız ...

Söylerseniz: "Ben" "Filanca"yım, lütfen ismini belirtmeyin, dersiniz, biz de kalır. Kimseye söyleyemeyiz.

Birbirimize güvenemezsek, birlikte çalışmamız zor olur.

Selamlar, sevgiler.

Heike THOL-SCHMİTZ

Dernek Başkanı

 

Sayfa başına

İnsan ve Doğası

İnsanın doğası çok önemlidir. Doğa sevgisi olaylara bakışı topluma uyumu hayat felsefesi prensipleri yaşam sevinci. Eğitim ise hoşgörüyü getirir.

Bir çevre tutkunu olmak bir heves değildir. İçtenliktir. Samimiyettir. Kendisiyle barışık olmak temelinde dış dünyada saygılı ve sevgi dolu olmayı getirir. Yaptıklarıyla davranışlarıyla içindekini sergilemektir. Bu kitap sevgisi gibidir. Atatürk sevgisi gibi. Bir özlemdir.

YEŞİL VE AĞAÇLA KUCAK KUCAĞA ...

Coşkun Şener

ŞİİR KÖŞEMİZ

Aylar geçsede gidişinin ardından

Sen benim kalbimdesin inan her an

Ayırsada bizi bu zalim zaman

Unutmam sevgilim seni biran

Neslihan Baran Aktolga

Söz vermek üzerine birkaç söz ...

Söz vermek söylediğini yapacağım demektir bildiğim kararıyla. Bazıları yalandan söz verirler. Onlar zaten yalancıdırlar. Bazıları mecbur kalıp söz verirler. Onlar kibar oldukları için yapamam diyemezler. Bir de söz verip şarlardan ötürü yerine getiremeyenler vardır. Onlara kızılmaz. Bir de palavracı sözcüler vardır. Onlar zaten herkese söz verirler.

Söz verip yerine getirmeyen ve söz bir dahaki sefere diyenler vardır birde. Onların sözünü tekrar tutmayacağını zaten biliriz. Bir de sözünü yerine getirenler vardır. Onları artık az ima ediyorlar. Sevgilisine söz verip tutmayanlara da uygun olanı siz bulun. Sizlere söz veriyorum. Bir dahaki sefere daha güzel sözler yazacağım.

Neslihan Baran Aktolga

Sayfa başına

SORUNUZ

Dr. Erdoğan Karslıoğlu - Akyaka

Koala'lar beldemize getirilemez mi?

Muğla ilimizin sahilleri, özellikle Gökova ve çevresi, iklim ve arazi örtüsü bakımından Avustralya'nın güney-doğu sahillerine çok benziyor. Avustralya'nın sevimli hayvanı koala bildiğiniz gibi sadece ökalüptüs (Eukalytus) apacımın yaprakları ile beslenir. Çevre için tamamen zararsız olan koalaların buraya getirilmesi hem Türkiye için hem de turizm için büyük kazanç olacağı kanaatındayım. Acaba belediyemizin teşebbüsü ile Orman Müdürlüğü veya Orman Bakanlığımın yardımlarıyla bu düşünce gerçekleştirilemez mi?

CEVAPLADIK

İG. YAY. KRL.

Özür dileyerek söylüyorum ki, bizce bu fikir gerçekleştirilemiz;

Koalalar yok olma hier kann ich nicht lesen (yani başla yerlerde doğal olarak bulunmayan) var olan bir ayıdır. Onun ihracı yasaktır.

Kaynaklarımıza göre 500'den fazla ökalüptüs türleri var. Koala sadece bir iki türden beslenebilir. Burada var olan ökalüptüs uygun değildir. Bundan hariç iklimimiz, yani "soğuk" kışlarımız koalalar için uygun olmayabilir.

Bundan öte, burada var olan ve bizim çevremize ait olan hayvanların bakılmasını beceremez sen, onların habitatlarını (yaşam ortamı) korunamazken, başka ortamlarını hayvanlarının ithal edilmesini yanlış buluyoruz.

Sayfa başına

- DUYURU -

- RESİM YARIŞMASI -

GÖKOVA-Akyaka'yı Sevenler Derneği Ula İlköğretim okulları arası "Çevre ve Çocuk" konulu resim yarışması düzenlenecektir. Yarışma 1 - 5 ve 6 - 8 sınıflar olmak üzere iki kategoride düzenlenecektir.

 Katılma Koşuları:

1- Yarışmaya bir eşerle katılınabilir. Resimler 35 x 50'den az, 25 x 35'ten fazla boyutunda kağıt üzerinde olacaktır. Resim yapılmasında istenilen teknik malzeme kullanılabilir.

2- Resimlerin arka sağ alt köşesine ad, soyadı, okul adı, sınıf, doğum tarihi, adres ve telefon numarası yazılmalıdır.

3- Son katılma tarihi 10.04.1998'dir. Resimler okul müdürlüklerine teslim edilecektir.

4- Seçici kurulun değerlendirmesi sonucu birinci gelecek eserler ödüllendirilecektir. Ayrıca her kademeye birer mansiyon verilecektir.

5- Ödüller sahiplerine 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenleri sırasında verilecektir.

6- Yarışmaya katılan eserler arasında uygun görünenler sergilenecek, sergi sonunda sahiplerine iade edilecektir.

- ÖDÜLLER -

Birincilere          : 5 milyon TL

Mansiyon          : 1 milyon TL

Seçici Kurul       : GÖKOVA-Akyaka'yı Sevenler Derneği Sanat Grupları

İletişim Adresi   : GÖKOVA-Akyaka'yı Sevenler Derneği Başkanlığı - Akyaka / Ula

GAS-DER. YÖN. KRL.

 Sayfa başına

OK SEVİNDİK ...!

Nail Çakırhan, Akyaka'daki bahçesini bir kültür ve sanat eviyle de süslüyor ...

Gökova'da Çakırhan Müzesi ...

Bütün bir 20. Yüzyıla önce şairliğiyle; sonra gazeteciliği ve yazarlığıyla, aynı anda Nazım'la olan derin dostluğuyla ve derken mimarlık alanındaki duyarlı çabalarıyla tanık olan Nail Çakırhan, şimdi bu engin dünyasını gelecek kuşaklara da aktarmak üzere Gökova'daki evinin bahçesine aynı çalışkanlık içinde kültür ve sanat evini yapıyor ...

Sayfa başına

GÖKOVA'DA ÇAKIRHAN MÜZESİ

Çamlar arasındaki tek katlı, küçük ama "etkisi çok büyük" evin verandasına çıkıp pencereden içeri baktığımızda, önce bizi fark etmiyor. Belli ki ocaktaki odunları yeni kurcalamış, alevler yükseliyor. Ocağın önündeki sinide henüz soyulmamış bir portakal, elma ve bir tabak ceviz (içi) var. Rakı kadehi yerde, kilimin üzerinde, eline yakın bir yerde. Yüzü ocağa dönük, sırtı pencereye. Ateşin kırmızısı beyaz saclarını okşuyor. Camı tıklatıyoruz, hemen dönüyor, gülüyor ve yer döşeğinden ayağa kalkmasıyla kapıyı açması bir oluyor... Değme gençlere taş çıkartırcasına...

Aslında Nail Çakırhan, bizler kendisini tanıdığımızdan bu yana, yani yaklaşık 20 yıldır, hep gülüyor, hep yaşam dolu...

1970'lerin sonlarında 70. Yaşına birkaç yıl kalmıştı. Biz ise henüz 30 bile değildik. O, Akyaka'daki geleneksel yöntemle yaptığı evlerin inşaatlarında güneşin doğuşundan akşamın geç saatlerine dek ustalarla birlikte "ayakta" çalışırken bizler daha onu seyrederken yorulurduk...

1910 doğumlu Nail Çakırhan, şimdilerde 88 yaşında. 1983'teki Ağa Han Mimarlık Ödülü'nü kazanan alçakgönüllü evinin yanı başına aynı şekilde tek katlı, küçük ve geleneksel yöntemde bu kez de 'kültür evini' yapıyor. Ustalarını da yine yalnız bırakmıyor. "Çok iyiler, tarif ettiğimi hemen yapıyorlar" diyor; ama ekliyor: "Fakat yine de bakmam lazım; gözüm tam göremediği için proje çizip ellerine veremiyorum, ancak gösteriyorum..."

ÇAKIRHAN MAHALLESİ

Akyaka, Muğla'nın Ula ilçesine bağlı ve Gökova Körfezi'nin hemen başlangıcındaki eski iskele köyünün adı. Henüz çiçeği burnunda bir de belediyesi var...

Akyaka Belediyesi, iskeleye giden ana yoldan Çakırhan'ın ödül alan evinin bulunduğu yere doğru inen sokağın adı "Nail Çakırhan Sokağı" koymuş. Tabelayı da güzel bir ağacın gövdesine asmışlar.

Sokağın ve tabelanın fotoğrafını çekerken "Acaba bu kadarı yeterlı olabilir mi" diye de düşünüyorum.

Akyaka'nın diğer kıyı beldelerimizden 'farkını' görenler, bu 'mucizevi' güzelliği yaratan 'doğa ve mimarlık uyumunun' tümüyle 'Çakırhan'ın eseri' olduğunu bilmeseler bile sezebilirler...

Çünkü, başka hiçbir kıyı beledemizdeki 'yeni yapılaşmada' gözlenemeyen bu güzellik, Çakırhan'ın 'insana ve çevreye saygılı' yöresel mimariyi 20 yılı aşkındır aynı titizlikte ve kararlılık içinde uygulamasından kaynaklanıyor. Kimileri; 'Bu binalar eski yapıların taklididir, çağdaş yorum taşımıyor' diye eleştirseler bile, diplomalı birçok mimarın 'çağdaş yorumlarıyla (!)' kıyı kentlerinin ne hale geldiğini görebilenler, elbetteki bu tür eleştirileri pek de geçerli sayamıyorlar. Hele yine Çakırhan'ın 'mimarlık eğitimi bile hiç almadan', sadece yapı bilgisi ve kültürel duyarlılığıyla Akyaka'ya böylesi bir 'özgün kimlik' kazandırdığı da anımsandığı zaman...

O kadar kı Çakırhan'ın yine 20 yılda yaptığı yaklaşık 20 kadar ev, Akyaka'daki binaların artık çok küçük bir azınlığını oluşturmasına rağmen, diğer yeni yapılan binaların hemen tümü de sanki birer 'Çakırhan evi' gibi duruyor. Gerçi, bunların hemen hiçbirisi Nail Çakırhan'ın yaptıklarında gözlenen özeni, ustalığı ve yerel kültürün inceliklerini aynı düzeyde ve aynı 'olgunlukta' taşımıyorlar, ama 'onlara benzeme' çabası yine hemen tümündeki, mimariyi doğrudan belirliyor. Akyaka'nın bugünkü özgün kimliği de zaten bu çabanın ürünü...

İşte bu nedenle eğer Akyaka'nın genel 'imar görüntüsü' diğer çoğu kıyı yerleşmesi gibi beton yığını değilse ve yöresel mimari dokusu Gökova Körfezi'ne inen yeşil yamaçlardaki ormanlar içinde 'çiçek' gibi duruyorsa, bu eşsiz peyzajın önceleri 'yaratıcısı', sonra da 'esin kaynağı' olan Nail Çakırhan'ın adını öyle sadece bir sokağa vermek yetmez.

Hani, bütün Akyaka'nın adı Çakırhan olsun diyeceğim geliyor; ama, hiç değilse onun evinin ve yapıtlarının yoğun olduğu semtin adını 'Nail Çakırhan Mahallesi' olarak koymak, Akyaka'nın vefa borcunun da bir ölçde ödenmesi anlamına gelecektir. Dahası 'gerçeği' de gelecek kuşaklara aktarmış olacaktır...

KÜLTÜR VE SANAT EVİ

Nitekim, Nail Çakırhan da hem bu efsanevi mimarlık serüvenin belgelerini hem de Muğla ve Ula yöresinin geleneksel değerlerini ve sanat zenginliklerini gelecek kuşaklara da aktarabilmek için 88 yaşında 'yeni bir hizmete' daha girişti. Ödül evinin bahçesinde ve aynı yöresellikte inşa etmeye başladığı küçük bina, aslında bir 'Çakırhan Müzesi' olacak ama kendi deyimiyle Akyaka'nın 'kültür ve sanat evi' işleviyle yaşayacak.

Zaten bu nedenle 'Gökova-Akyaka'yı Sevenler Derneği' ile de şimdiden anlamlı bir anlaşma yapmış. Müze binası ve yol üzerinde yaptığı ve müzeye girişinde denetleyen bir konumda bulunan yine tek katlı küçük yapıyı bu derneğe 'tahsis' edeceğini söylüyor. Hep hükümetler koca koca ormanlık alanları ve sitleri çok yıldızlı turizm yatırımlarına tahsis edecek değiller ya; Nail Çakırhan da kendine ait bir bahçede ve 'kendi olanaklarıyla' yaptığı müzenin giriş binasını, aynı ormanları ve SİT'leri 'korumayı' amaçlayan bir derneğe veriyor.

Doğrusu, bütün bunları görünce ve Çakırhan'ın hünerli ellerinden gözlerine yansıyan 'mimarlık sevgisini' bir kez daha kucaklayınca, 'keşke bu müzenin yaşatilmasında Gökova Derneği ile birlikte Mimarlar Odası da görev üstlense' diye düşünüyorum.

1983'te Nail Çakırhan ödül aldığında, kimi akademisyen mimarlar buna karşı çıkmışlar ve hatta dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e haber göndererek; 'Bu adam komünisttir, Ağa Han'ın ödülünü siz vermeyin' bile diyenler olmuştu. Nail Çakırhan da sanki bu mimarların tutmunu 'genel bir tavırmış' gibi zannederek Mimarlar Odasına karşı 'gönlü kırık' bir duruma girmişti.

Neyse ki ileriyen yıllarda odayı yönetenlerle birlikte çoğu duyarlı mimar, bu 'alaylı' meslektaşlarının çabalarına gereken saygıyı göstererek, deyiş yerinde ise gönlünü aldılar. İstanbul Mimarlar Odası da 1992 yılında Nail Çakırhan'a 'Mimarlığa Katkı Ödülü' vererek, yasal olarak oda üyesi yapamasa bile 'anlam' olarak onu Türkiye mimarlaının onur üyeliğine getirdi...

Simdi galiba mimarlara bir görev daha düşüyor. Akayka'da ki Çakırhan Müzsesi'ne sahip çıkmak. Çünkü orası, ' insana, doğaya, çevreye ve kültür saygılı bir mimarlık çabasının' hem anılarını hem de kazanımlarını gelecek kuşaklara aktaracak...

Oktay EKİNCİ

BULDUK - Cumhuriyet Gazetesi Şubat 1998

Sayfa başına

Belediyemize birkaç teklif!

Akyaka beldemiz, yeri, coğrafi konumu, arazi yapısı, mimari görünüşü, körfezi vs. ile Türkiye'nin nadir güzel yerlerinden biri ... Bu güzel beldemiz ufak tekef gayretlerle daha da gösterilişi hale getirilebilir.

Belediyemizin az masraflı hatta gelirde getirebilecek bazı girişimleri diğer beldelerede örnek olabilir. İşte bunlardan bazıları:

1. Bahçelerde kesilen ağaç dalları, bahçe artıkları toplanıp atılması yerine "Bahçe artıklarını kıyma makinesi ile (fiyatı tahminen 2500 - DM) ufaltılıp gübreye dönüştürülebilir ve torbalanıp bahçe sahiplerine tekrar satılabilir.

2. Beldemizin girişine iki direk üzerine oturtulmuş bir çalı yapılıp, çatının altına beldemizin ve çevresinin planı ve "Akyaka'ya hoş geldiniz" levhası asılırsa misafirlerimize başlangıçta iyi bir intiba bırakmış olur.

3. Belediye, inşaat artıklarını toplamak mecburiyetinde değildir. Ya inşaat sahipleri artıklarını kendilerin temizlesin veya belediye bunu ayrı bir ücret karşılığında kaldırsın.

4. Yol üzerindeki ağaçlara kocaman çivilerle asılan Otel-Pansiyon-Lokanta vs. levhaların görünüşleri çok çirkin. Belediye bunları yasaklayabilir. Onun yerine yol ayrımlarının kenarlarına beldeye girişte yapılmasını tavsiye ettiğim güzel görünüşlü bir çatının altına Otel-Pansiyon-Lokanta-Pastane-Okul gibi yerler ayrı ayrı levhalara adres ve telefon numaraları da yazılarak takılabilir ve bunun bedeli ilgiliden alınabilir.

5. Bütün bunlar Belediye-Muhtarlık-Okul ilgilileri derneğimiz-cami hocası ve halktan ilgi duyanlarla beraber yapılacak bir toplantıda, olabilecek diğer tekliflerle birlikte tartışılarak daha pratik ve sağlıklı karara varılabilir. Bu şekilde beldemizi hem daha temiz, daha gösterişli hem de daha cazip hale getirebiliriz.

Son olarak bir hususu daha belirtmekte fayda görüyorum:

Batılı devletlerin temiz olması o devletlerin belediyelerinin çalışkan olmasından değil, aksine halkın etrafı kirletmemesinden ileri geliyor. Pislik utanılacak bir husus ve bir millet için yüzkarasıdır. Lütfen belediyemize yardımcı olalım, elimize geçeni yer atmayalım, yerlere tükürmeyelim. Türkiye ve bu belde hepimizin. Değil mi?

GÖKOVA-Akyaka'yı Sevenler Derneği

Ve TEMA Vakfı Üyesi

Dr. A. Erdoğan KARSLIOĞLU

Sayfa başına

İdyma'dan Gökova - Akyaka'ya ( 3üncü bölüm)

BİZANS DÖNEMİNDE YÖREDE YAŞAM

Bizans döneminde bölgenin ismi tam bilinmemektedir. Aziz Kosmas adına Orman Kampı içinde tepede güney apsis duvarları bulunan bir kilise yapılmıştır. Bu azizin ismi bölgeye verilir. Bu kiliseden kalma haçlı ve işlemeli taşlar ve bir kitabe Orman Kampı içindedir. Ayrıca Papazlık deresinin yukarısında su kaynağı yanında ve denize yaklaştığı yerde iki şapel kalıntısı bulunmaktadır.

Bunlardan denize yakın olanı sınanmış bir yer olup ERENDEDE olarak bilinir. Akyaka’da çok saygı gösterilen Erendede’de yağmur duasına çıkılır, dilek dilenir, aşure pişirilip dağıtılırdı.

Bölge 13. Yüzyıl sonlarında Türk yönetimine girer. Kana Menteşe bölgesi olur. Bu dönemde Cova çukuru, Gökabad ve Gökova olarak bilinir. Türkler ile bölgeye paganizm (çok tanrılı din), Hıristiyanlık’tan sonra Müslümanlık, Kana dili ve Grekçe’den sonra TURKÇE gelir ve kalıcı olur.

Bölge önce başkenti Milas olan Menteşe Beyliği’ne ve 1420 yıllarında da Osmanlı İmparatorluğuna katılır. Muğla il merkezi, Ula ilçe merkezi olur.

Osmanlı döneminde en önemli olay Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos’un fethi için kara ordusu ile bölgemizden geçişidir. Ordunun gelişi 1522 yılı Temmuz ayında, dönüşü 1523 yılı Ocak ayındadır. Rodos Osmanlı topraklarına katılmıştır. Rodos’un alınışı bölgeye bir canlılık getirirse de Gökova’nın eski canhılığına kavuşabilmesi için bataklıkharın kurutularak sıtmanın kontrol altına alınması için 1940-1950li yılları, Muğla-Marmanis yolunun açılarak bölgeye turizmin girmesi için 1970li yılları beklemek gerekecektir.

Mehmet BİLDİRİCİ

Sayfa başına

İrade ve İstikamet

Meşru bir zeminde, problemlerin çözümlenmesi, kalınma ve huzurun gerçekleştirilmesi için irade gerekir. İrade kararlılık isteyen bir ehliyeti mutlakadır. Kararlılık doğru istikamette olduğu takdirde, problemler ve çözümlenmesi zor görünen meseleler kendiliğinden ortadan kalkmaya başlar.

"Nerede bir irade varsa, orada bir yol vardır", şeklindeki yazıyı kendimize ilke edinmeliyiz. İrade olmadan çare, çözüm ve kurtuluşun olması mümkün değildir. İrade sahibi olmak içinde, bilgi, ahlak, aksiyon ve estetiğin olması gerekir. Bilgisiz, ahlaksız insanların yol bulmaya, çare ve çözüm üretmeye yeterli iradeleri yoktur.

Bir işe karar vermek hususunda söz sahibi olan kişiler için, zihin ve muhakeme mükemmel, maksat ve gaye açık, istikamette belli olduğu halde, irade sonucu kararlaştırılan bir işe başlamak hususunda kararsız davranmak, problemlerin çözümlenmesi için gerekli olan düşünce ve istikametten ayrılmak, hedef ve maksada vaaz geçmek anlamına gelir.

Problemlerin çözümü ve maksada vusul için lazım gelen çareleri düşünebilen, fakat bir türlü icraata geçemeyen insanların iradesi noksandır. İşte, iradesizlik dedikleler budur.

Herhangi bir problemin çözümlenmesi hususunda, karar vermeyi üzerine almayı cesaret edemeyen veya benzer problemlerin çözümünde karardan karara geçmek, kararsızlık denilen bir noksandır. Böyle bir insan, problemlerin çözümünde muvaffak olamaz. Kararsızlıkta, irade sizlik gibi insan için bir hastalıktır. Bu hastalıklara malul olanlardan, hedefe ulaştıracak bir karar ve icraat beklenemez. Mükemmel bir şahsiyete ve seciyeye malik olabilmek için, irademezi bu hastalıklardan ve noksanlardan korumak gerekir. Bu ise ancak, bilgi, ahlak, estetik ve aksiyonla mümkün olabilir.

İradesinde kararlılık göstermeyen yenilgiyi daha baştan kabul eden insanlar, hiç bir zaman hedefe ulaşamazlar. Her yeni gün, bizleri bir takım güçlüklerle karşı karşıya getirebilir. Bunları yenebilme, öncelikle onları sağlam irademizle yenebileceğimizi düşünmeye bağlıdır. Hiçbir yetkin doktor, hastasının iyileşmeyeceğini kabul etmez. Ümidi olmasa bile elinden gelen her şeyi yapar. En son dakikaya kadar her türlü çabayı gösterir.

İrade sahibi insanlar ciddidir. Tutarlıdır. Dün dediklerinini bugün tersini söylemezler. Bugün konuştuklarını altına, yarında imza atabilenler iradelidir.

Dün konuştuklarını bugün tekzip eden, bugün yaptığını da yarın inkar edecek onlar, mutlak bir iradeye sahip olamazlar. İrade sahibi insanların başarısından korkanlar, sürekli olarak yapılanları insafsızca eleştirenlere ve yapılan güzel işlere karşı ipotek koymaya çalışanlara verilecek bir tek cevap vardır 

Dostum, el-cevap: Tariz taşını, meyvalı ağaca takarlar.

Selam ve dua ile, tüm huzurlu günler sizin olsun.

Mustafa TAVŞAN

İskele Camii Hocası

 

Sayfa başına