|
".. İŞTE GÖKOVA!"
GÖKOVA-AKYAKA'YI SEVENLER DERNEĞİ'NİN ÜCRETSİZ HABER BÜLTENİ
SAYI: 7 YIL: 1998
GÖKOVA-Akyaka'yı Sevenler Derneği KOD NO: 48-06-048
Yeni yılınızı kutlayarak başlamak istiyorum. - 1998 yılınızın iyi başladığını umuyorum!
Her yılbaşı olduğu gibi, bu yıl da elime bir fincan kahve alıp, geçen yıl neler olduğunu, önümüzdeki yıldan beklentilerim ne diye, daldım. Özel yaşantımı bir tarafa bırakıp, dernekteki gelişmelerin düşünmeye başladım ... Birazda içimden gülümsedim ... Kasım ayındaki sohbet toplantımızın konularından biri "Dernek için neler söylenir, ne dedikodular var" idi. Bu dedikodulardan bazıları bizi güldürürken, bazıları da canımızı sıkıyor. Birkaç tanesini ve siz kendiniz karar verin:
- "Bu dernek sivri sinek sever, üretir ve sinek mücadelesini yasakladı" Bu sözü tanıyor musunuz? Mutlaka!
Altı yıl önce kişisel olarak burada mazotla yapılan sivri sinek mücadelesi ilk gördüğümde, kullanılan bu metodun, insan ve çevre sağlığına zararlı ve fazla etkili olmaması nedeniyle eleştirdim. Bu konuda tartışmaya başlayınca, başka birçok kişisinde benimle aynı fikirde olduğunu gördüm. Tabii ki Derneği Başkanı olduktan sonra da bu kişilerle elele verip mücadelemize devam ettik. Aynı zamanda uluslararası ve ulusal bilim adamları da sürdürebilir bir sivri sinek / sıtma savaşından yoğun olarak söz etmeye başladılar ve söylediklerimize, Özel Çevre Koruma direktiflerde ve sıtma kongrelere bilimsel yönden destek oldu.
Dernek yönetim kurulu olarak şöyle söylüyoruz:
"Yapılan mazot / ilaç püskürtmeye (sıcak savaş) karşıyız, çünkü insan sağlığına, çevreye zararlıdır ve fazla etkin değildir. Alternatif olarak soğuk savaşı; kışın durgun sulara larvasit konması, kapalı alanlara püskürtülmesini ve biyolojik mücadelesini tercih ediyor ve destekliyoruz."
Bu desteğimize rağmen her sivri sinek sokuşunda suçlu biz oluyoruz. Tüm bu komik suçlamalara rağmen, bizimle aynı fikir paylaşan arkadaşlarımız düşüncelerinden vazgeçmeyerek, sonuna kadar direnmekte kararlı görünüyorlar.
- "Dernek ovada av yasakladı"
Keşke gücümüz böyle bir yasak koymaya yeterli olsaydı ... Biz her çevre koruma alanı için geçerli olan kanunların uygulanmasına destek verip, yardımcı oluyoruz. Biz yasaklamıyoruz, ama doğru buluyoruz, yoksa ovamızın "Kuş cenneti", "Su samurlarının yaşam alanı" olarak tanıtılması mümkün olmaz. Bu yasak olmasaydı ovada yaşam sona erip, yanık bir alan haline geliyordu. Böyle bir sonuç olasılığı bizleri ve birçok kişiyi üzüyor ve Özel Çevre Koruma Müdürlüğü ile birlikte ovanın yaşaması için mücadele ediyoruz.
- "Dernek başıboş köpeklerin zehirlenmesine karşıdır"
Bu konu çevremizde çok tartışılıyor. Bültenimizin bu sayısında da bu konuya büyük bir yer ayırdık ...
- "Dernek para yardımı etmeyi pek sevmiyor, bağış konusunda cimrilik yapıyorlar"
Bu bizlere özellikle çok üzen bir konu ...
Derneğimizin üye aidatları ve bağışlar dışında hiçbir gelir kaynağı yoktur. Sizlerinde bildiği gibi bu paraları toplamak bile çok kolay değildir. Bu kadar zorlukla topladığımız bu çok az gelirimizi bağışlarken, bu paranın nerede ve hangi amaçla kullanılacağını denetleyebilme olanağına sahip olabilmemiz için, iki sene önce Yönetim Kurulumuz nakit yardım yerine aynı yardım ve direk faaliyete katılım olarak yardım etmeye karar vermiştir.
Ayrıca çok az bir gelirle para biriktirerek, derneğimize bir büro ve bir telefon edinmeye, ve böylece de adresi belli hale getirip, üyelerimizle daha kolay iletişim kurmayı sağlamak istiyoruz. Bununda ötesinde bir lokal açarak, 260 üyesi olan bir topluluğun böyle bir yerde buluşup, sohbet edebilmesini en doğal hakkı olduğunu düşünüyoruz.
Bundan önceki dönemlerde beldemizin ihtiyaçları için yapılan bağışları doğru buluyor, ancak derneğimizin ihtiyaçlarını giderene kadar maddi yardımı azaltmaya mecbur kalıyoruz.
- "Dernek köy halkıyla bağlantı kurmak istemeyen bir elit gruptur"
Bildiğiniz gibi seçmen olabilme yaşı ve bir derneğe üye olabilme yaşı 18'dir. Beldemizde seçmen sayısı dolayısıyla da derneğimizin üye alabilecek kişi sayısı 860'tır. Derneğimize 260 kişinin üye olduğu düşünülürse ve bu kişilerinde "elit" bir grubu oluşturması, köyümüzde "elit"bir köy olduğunu gösterir. Çünkü 860 de 260 üye oldukça yüksek bir katılım oranıdır. Üye listelerimize bakıldığında, ne kadar çok yerli üyemiz olduğu görülecek ve bu suçlamasının yersizliği ve yanlışlığı görülecektir.
- "Dernek şikayet eden bir organdır"
Hayır - değildir!
Bizlere bir çok şeyin daha kolay söylenebildiği, birlikte oturup, sohbet edilebildiği, üye olanların ve olmayanların kolayca bağlantı kurabilmeleri ve bizim tüm sorunlarla samimi olarak ilgilenmemiz ve yardımcı olmaya çalışmamız, çevremizdeki birçok kişi tarafımızdan bilinmektedir. Her zaman elimizden geleni yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz.
Bazen çabalarımız yeterli olmayabilir ama bir derneğin bir "oto-dinamiği" yoktur. Yani bir dernek sadece çalışan üyelerinden beslenebilir.
Gönüller yolda, dernek ölür. Aktif kişilerin fazla olması, üretkenliği fazlalaştırır. Bu kadar basit ...!
Ve bence sadece bir avuç aktif üye ile gayet iyi çalışıyoruz ..
Resmi makamlarla irtibatımız ve işbirliğimiz daha iyi olabilir. Ne yazık ki, bu bir alışma süresi gerektiriyor ve uzun sürüyor. Bazı konularda resmi makamlarla çalışabilirsek, beldemiz için daha yararlı olabileceğimizi düşünüyoruz.
Ama bazı çevre dernekler arasında bile irtibat saplamak kolay olmuyor. Revizyonu yapılan Akyaka Beldesi imar planını bazı çevreci arkadaşların protesto ettiğini gazetelerden (!) öğrendik ve üzüldük. Öncelikle bizim ve birlikte çalıştığımız çevreci derneklerin adına açıklama yapan kişilerin, uzman olsalar da bile, en azından bizlerle görüşmeleri gerektiğine inanıyoruz. Beldemizde doğru bulmadığımız bir şey olduğunda, lütfen önce bizimle irtibat kurun ve birlikte tartışalım. Böylece bildiğimiz dışında gelişen bir açıklama nedeniyle ne rezil oluruz, ne de beklemediğimiz bir tepkiyle karşılaşırız. Örneğin buraya bir eylem yapmak amacıyla gelmeyin düşünüldüğünü dedikodu (yine : dedikodu!) yoluyla öğrendik. Eylemin yapılmasının düşünüldüğü yerde bulunan, ve çevreci bir derneğin dedikodulardan haberdar olmasını çok tuhaf buluyoruz.
Dedikodular ... dedikodular ...!
Çoktan beri her duyduğumuz haberi iyi araştırmaya başladık, yoksa boşuna telaşlanmaktan başka bir şey yapamaz hale geliyorduk.
İşte: YENİ YIL - YENİ ÇAĞRI
Şubatta bizim geleneksel satranç turnuvası yine olacak (bu bir gerçek - dedikodu değildir!) ve bir de kış konseri düzenlemeyi düşünüyoruz.
1998 yılının kermesi için bayanlardan bir ricamız var: kışın, yani şimdiden bağış olarak verebilecekleri ürünleri hazırlarlarsa, önümüzdeki yıl kermesimiz çok daha zengin olabilir. Örneğin sayın Kerra EKMEKCİ'nin el sanatları kursunda öğrendiklerinizi dergileyebilir ve dilerseniz satabilirsiniz (zaten şimdiden sizin için özel bir sergi bölümü ayıracağız). Kolay gelsin diyor ve iyi çalışmalar diliyoruz.
Yazımızı burada bitirirken, uzun olması nedeniyle yapılan şikayetleri duyar gibiyim ...
Oruç tutan dostlarımıza "Allah kabul etsin" der, bayramını şimdiden kutlar ve yeni yılın herkese mutluluklar getirmesini dilerim.
Bir daha ki "... İŞTE GÖKOVA!" ya kadar hoşça kalın
Sevgi ve saygılarımla
Heike THOL-SCHMİTZ
(Derneği Başkanı)
Tüm yaşamı Akyaka'da geçmiş, Belediye Başkanı'mızın babası Mustafa Akkaya'nın 12 Eylül 1997 tarihinde öldüğünü üzüntü ile öğrenmiş bulunuyorum.
Kendisi, Akyaka için bir kaynak kişi idi. Çevre hakkında çok değerli bilgileri vardı. Akyaka'ya ilk defa geldiğim 1977 yılından beri kendisi ile tanışırız ve iyi dostluk.
Sohbetlerimizde anlattıklarını ben hep not ettim, daha sonra elime geçen dokümanlar bunları hep doğruladı.
Dedesinin Göreme'den (Ören) geldiğini, Akyaka'da 5 - 10 ailenin yaşadığını, yazları Kızılağac'a çıktıklarını, küçüklüğünde Brezilya'dan bir geminin iskeleye geldiğini ve şeker kamışı getirdiklerini, köye suyun gelişini ... vb. hep bana anlattı.
İşin ilginç yanı, görmeyen gözüne rağmen çevreyi çok iyi tanıyor ve nerede ne olduğunu gayet iyi tarifi ediyordu. Son bir ziyaretimde bu bilgilere nasıl ulaştığını sorduğumda bunu şöyle açıkladı.
"Ben küçüklüğümde, büyüklerin yanına oturur, onların hep anlattıklarını dinlerdim" dedi.
Daha sonrada hep radyo dinleyerek, Türkiye ve dünyadaki olayları yakından takip etti.
Mustafa Akkaya örnek alınacak bir baba idi. İkisi kız, üçü erkek beş çocuğunu yetiştirmiş, onlara iyi baba olmuş, kendi arsasından yer vererek hepsinin ev sahibi olmasını saplamıştır.
Kendisine tanrıdan rahmet, ailesi ve Akyakalılara baş sağlığı diliyorum.
Mehmet BİLDİRİCİ
Derneğimiz Yönetim Kurulunun 5 Aralık 1997 günü yapmış olduğu toplantıda, beldemize, çevremize ve yurdumuza büyük hizmetler veren Fahri hemşerimiz sayın Teoman Ünüsan derneğimizin onur üyeliğine seçilmiştir.
Yine aynı toplantıda Fahri hemşerimiz olan, edebiyatımıza ve basına büyük hizmetleri olan sayın Oktay AKBAL'da onur üyeliğine seçilmiştir.
Kendilerine kutluyor ve başarılarının devamını diliyoruz.
GAS-DER YÖN.KRL.
ÇEVRE KÖŞESİ
Dr. Ferhan ÇAKIR
ONURLU BİR YAŞAM İÇİN ÇEVRE HAKKI
İnsanlık tarihi eşitlik ve özgürlük temelinde yükselen çetin mücadelelere tanıktır. Onurlu bir yaşam için hiç bir ayrım gözetmeksizin insanların özgür ve eşit olduğu ilkesi İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olarak kabul görünceye kadar çok zorlu uğraşlar verdi insanlık. Eşitlik ve özgürlük tüm diğer hakların kullanımı için olmazsa olmaz koşuldu. Giderek bütün bu temel hak ve özgürlüklerin kullanılabilmesi için insanın saplıklı olması gerektiği, salıksız bireyin diğer haklardan yeterince yararlanamayacağı gerçeği çıktı ortaya.
Sağlığı hasta olmamak anlayışından, bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik haline taşıdığımız da, insanın fizik, biyolojik ve sosyal çevresi hekimlik uygulamaları açısından ön plana çıkmaya başladı. Dünya Sağlık Örgütü "erişilebilecek en yüksek sağlık düzeyi"ni temel haklardan kabul etti. Ve çevreyi olumsuzlaştıran nedenler insan sağlığı açısından birer tehdit unsuru olarak görülmeye başlandı. Dünya Hekimler Birliği 1976 Sao Paolo, 1984 Singapur Kurultayların da insan ve çevresi arasındaki ekolojik dengeye işaret ederek toplumsal ve ekonomik gelişmeyi saplarken çevrenin niteliklerinin de geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Türk Tabipler Birliği çevreyi bir bütün olarak ele almak gerektiğini, fizik ve biyolojik çevre kadar sosyal çevrenin de sağlığı etkilediğini, çevrede iyileştirme yapılmaksızın toplumun sağlık düzeninin yükseltilemeyeceğini vurguladı. Döngüsel etkileşim içinde olan çevrede toplumsal kirlilik fizik ve biyolojik çevre kirliliğinin nedenlerinden birisi olarak görüldü.
Sanayi devrimi ile hız kazanan insan - ekosistem etkileşimi doğanın ileri derecede tahribatına yol açarken, insan sağlığını, giderek yaşamını tehdit eder duruma geldi. Bu, en temel haklardan sayılan saplıklı yaşama hakkının çevre kirliliği nedeniyle kullanılamayacağı anlamına geliyordu. Ve giderek bir yaşam hakkı olarak "çevre hakkı" gündeme geldi.
Uluslararası anlamda ilk olarak Stockholm Konferansı'nda dile getirilen çevre hakkı: İnsan onurlu ve iyi bir yaşam sürmeye olanak veren nitelikli bir çevrede özgürlük ve eşitlik içinde yaşama hakkına sahiptir şeklinde sonuç bildirgesinde yer aldı. Sonra kısaca UNEP olarak bilinen BM çevre programını oluşturan Birleşmiş Milletler "Dünya Doğa Şartı"nı 1982'de ilan etti. Sürdürülebilir kalkınma kavramını ortaya atan bu şartın ardından 1987 de Brendland Raporu olarak bilinen çevre ve kalkınma programında bu kavrama bugünkü kuşakların gereksinmelerini, gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılamalarına olanak verecek biçimde karşılamaları olarak açıklık getirildi.
Hukuksal bağlayıcılığı olmayan bu girişimlerin ardından Helsinki Son Senedi, Paris Şartı, Helsinki Belgesi gibi sözleşmelerle bazı ülkelerin anayasalarında bir İnsan Hakkı olarak Çevre Hakkı yer almaya başladı. 1992'de Rio de Janerio'da gerçekleşen BM Çevre Kalkınma Konferansı'nda insanların doğa ile uyum içinde saplıklı ve verimli yaşama hakkına sahip olduğu kabul edildi. Son olarak yazıyı hazırladığım bugünlerde Japonya'da sürmekte olan çevre zirvesinden bütün dünya ülkelerini bağlayıcı hükümlerin çıkmasını diliyorum.
Son olarak insan hak ve özgürlüklerinin kullanılabilmesi için uygun bir ortama gereksinim vardır. Bu ortam saplıklı ve nitelikli bir çevredir. Ancak uygun bir çevrede diğer hak ve özgürlüklerimizi yaşama geçirebileceğimiz gerçeğinden hareketle; ÇEVRE HAKKI EN TEMEL İNSAN HAKLARINDAN BİRİDİR.
KAYNAKÇA: TTB TOPLUM VE HEKİM
Dr. Civaner M.
Dr. Yücesoy C.
Dr. Numanoğlu S.C.
Dr. Şahin B.
Dr. Demircan A.
Ormanlarımız Yaşam Sigortasıdır
Yaz aylarında mevsim şarlarından dolayı meydana gelen orman yangınları nedeniyle yine pek çok ormanlık alanlarımızı kaybettik. Yemyeşil ağaçlar, otsu ve odunsu bitkiler bunların yanında pek çok hayvan türü yangınlar sebebiyle yol olup gittiler. Bazen küçük bir dikkatsizlik bazen akıl almaz ihmaller ve bazen de en acı olan sebep ki insanlar kendi geleceklerinin sigortası olan ormanları kasıtlı olarak yaktılar. Ormanların yok olmasından dolayı hiç bir şey elde edilememesine rağmen yine katliam yapmayı, doğal güzelliklerimizi yok etmeyi tercih ettiler. Yanan kararan ağaçlar, orman canlıları yine eserimiz oldu.
Ülkemizde orman yangınları yanında ormanlarımızı tahrip eden başka olaylarda vardır. Bunlar insanlarımızın ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla ağaçları izinsiz kesmeleri, tarla açmak, ev yapmak ve hayvan barındırmak için yapılan orman açmaları, hayvan otlatmak için küçük fidanların hayvanlara yedirilmesiyle meydana gelen otlatma zararları başlıca orman tahribatı çeşitleridir. Tüm sayılan bu tahribatlarla her yıl on binlerce hektar ormanımız yok olmaktadır. Yol olan ormanlar yerine yeni ormanlar kurulması uzun bir zamana bağlı olduğundan, tahrip edilen ormanlar boş kalmaktadır.
Ancak, insanların doğaya karşı acımasızca hareketlerini, tahripkar tutumunu doğada affetmemektedir. İnsanların yaşaması için gerekli şartlarını barındıran doğa, kendisine karşı olumsuz tutumlara karşı insanlara sahip çıkmada zorlanmaktadır. Can ve malımızın sigortası ormanların yok olması kendi geleceğimizi de tehlikeye atmaktadır.
Ormanlarımızın yok olmasıyla her yıl Kıbrıs Adası yüzeyi büyüklüğünde 1 cm kalınlığında toprak denizlere, göllere nehirler vasıtasıyla taşınmaktadır. Oluşumu binlerce yıl süren topraklarımızı kaybetmekle tarımsal, hayvansal besin maddeleri teminde gelecekte zorluk çekeceğimiz gibi bu alanlarda yeniden orman kurulması ve tarım yapılması olanağına kalmamaktadır. Ayrıca taşınan bu topraklar nehirler üzerindeki barajlarımızı doldurmakla normal ömürleri yüzlerce yıl olan barajlarımız, 30 - 40 yılda dolarak ekonomik ömürleri bitmektedir. İstanbul Belgrat ormanlarında bulunan su teminine yönelik barajlar yüzlerce yıldan bu yana halen ayakta olmasına karşın yeni yapılan Keban gibi diğer barajlarımız hızla dolmakta ve ömürlerinin hızla kısaldığı bilinmektedir. Ülkemizin arazi meylinin yüksek ve engebeli olması nedeniyle zaten erozyona hassas topraklara sahip bulunmamızın yanında yaşanan hızlı ormansızlaşma geleceğimizi tehdit eden boyutlara ulaşmıştır.
Amerika'nın Uzay Dairesi NASA tarafından uzaydan yapılan çalışmalarda Türkiye'nin çok kıza zamanda çöl olacağı tespit edilmiştir. Tehlikenin boyutu karşısında hepimizin pek çok görevleri olduğu bilincinde olmamız gerekmektedir. Atık ülkemiz topraklarına sahip çıkmanın tek yolu askerlik, silah, top, tüfek değil fidan dikerek mevcut ormanlarımızı koruyarak ülkemize sahip çıkmamız gerekmektedir.
Ülkemizde hızlı, düzensiz, plansız kentleşme doğa tahribatı ile birleşince her yıl özellikle kış aylarında rastladığımız sel basınlarına neden olunmaktadır. Geçen yıllarda meydana gelen Marmaris, İzmir vb. yerleşim merkezlerindeki sel basınları bu yıl yeniden görülmeye başlanmıştır. Doğaya yapılan gelişigüzel müdahalelerle ormanlarımızın yok edilerek binalarla kaplanması, imar planlarının doğaya uyumlu olmaması sebebiyle canımıza ve malımıza zarar veren sel felaketleri artık kanıksadığımız olaylar arasına girmiştir.
Yine orman tali ürünleri dediğimiz ormanlardan elde ettiğimiz asli ürünler (tomruk, odu vb.) yanında kekik, adaçayı, sığla yapı, defne ve bir çok henüz tespit bile edilememiş tali ürünler sağlımız ve ekonomimiz açısından büyük öneme sahiptir. Gelecekte her alanda kullanılacak olan bu ürünlerin daha da geliştirilmesi gerekirken doğa tahripkarlığımıza kurban edilmektedirler.
Dünyada içme sularının kaynağı ormanlardır. En doğal, en güzel ve en ucuz içme suyu ormanlardan elde edilen sudur. Yine orman tahribatı su dengesini alt üst etmekte gelecekte içime suyu temini için büyük yatırımlar yapılması zorunluluğu doğacağı gibi aynı kalitede su teminide mümkün olamayacaktır.
Turizmin ormanlık alanlarda yoğunlaşması yurt savunmasına ormanların katkıları, temiz hava kaynağı olması ve bir çok saymakla bitmeyecek olan ormanlarımızın bizlere faydalarına karşılık gerekli özeni, sevgiyi doğaya gösterdiğimiz söylenemez. Atalarımızın bizlere bıraktıkları dünyanın en güzel ormanlarına sahip olmamıza rağmen bu zenginliğin farkında olup korunması, geliştirilmesi yönünde çaba göstermemiz gerekmektedir.
Yaz aylarındaki orman yangınları başta olmak üzere ve diğer ormansızlaşmaya sebep olan unsurlarla kaybettiğimiz doğal kaynaklarımızın yok olması erozyonu, sel felaketlerine sebep olmakta, canımıza ve malımıza yönelik bu tehlikelerin ortaya çıkmaması için bunları uyarı olarak görüp doğanın tahribatının önüne geçmek için çaba göstermemiz gerekmektedir.
Muammer KOÇAL
Gökova Orman İşletme Şefi
Almanya'da ilginç bir tür haşere savaşı
"SİVRİSİNEKLERE KARŞI BUZ"
Almanya'da, daha doğrusu Rhein Nehrinin sığ bataklık olan kollarında bu yıl ilginç bir yöntem kullanılarak "sivrisinekler savaşta bir deneme" yapıldı.
Her gün iki helikopterden tonlarca küçük buz parçaları atıldı. Bataklıkta yüzen ve yavaşça çözülen buz parçaları içinde bulunan "Bacillus thuringiensis israelensis" (BTİ) denen bir gastiointestinal parazit olarak çalışan, yani sivrisineklerin barsak ve midelerini tahrip ederek, sineklerin yumurtlamasını engelliyor.
Bilim adamlarına göre bu bölgede 200 - 600 milyar sivri sinek yumurtlamaya hazırdı. Bu sivrisineklerin büyük miktarı, BTİ ile yapılan biolojik savaşın kurbanı oldu.
Kontrol edebilmek için geceleri açılan sivri sinek kapanları yerleştirildi. BTİ'nin kullanılmadığı alanlarda sabah 8000 sivri sinek sayıldı. Helikopter ile savaş yapılan alanlarda ise 50 sivri sinek sayılabildi.
Alıntı:
"Spiegel" Dergisi, sayı 33 / 1997 (çeviren HTS)
Özel bir problemimiz "BAŞIBOŞ KÖPEKLER"
Şikayetler ...
Şikayetler ..
Kasım sonunda belediyece yapılan "Köpek Zehirleme Haftası"nda bizim telefonumuz durmadı. Belediyenin ilan etmesine rağmen, köpek ve kedi sahibi Akyakalılar rahatsız eden birkaç olay oldu.
Bize gelen şikayetler şöyle:
- Yeni yavrulamış 2 dişi köpek öldürüldü ve yavrularının açlıktan ölmesi kaderleri oldu.
- Bu zehirler gelişigüzel yerlere bırakıldığı ve denetimsiz yapıldığı için, 4 sahipli köpek de öldürüldü. Sahipli köpeklerden birini, zehir apartman girişinde buldu, yani zehir oraya atıldı. Böyle bir yeri zehir atmak için çok yanlış buluyoruz! Sahipli köpeklerin tümünde tasma vardır, ve evlerinin yakın çevresi onlar için en güvenli yerlerdir.
- Akyaka'da nereye giderseniz gidin - orada ölen hayvanlarla karşılaşıyoruz, diye de bir şikayet vardı.
Bunlar bizi çok telaşlandıran olaylardır - bir hayvanın bulduğu zehri küçük çocuklar da bulabilir ...!
Yazın, Sağlık Ocağı hekimleri ve personeli, zehrin köpeklere tek tek elden verileceğini, ölen hayvanları takip edeceğini ve genel de dikkatli olacağını, söylediler ...
Üyemiz sayın Thomas SCHMİTZ bir projesini tanıtmak amacıyla, projesinin bazı noktaları Kasım ayı Sohbet Toplantısı'nda sundu ve toplanan dostlar grubu bir kaç saat için bu konuyu tartıştılar.
Projesini iyi niyet ve gönül ile gerçekleştirebileceğine inanıyoruz, ve bu yüzden projeyi belediyeye tanıtmak istiyoruz.
Gelecekte köpek problemine başka bir çözüm bulmak için elimizden geleni yapacağımıza söz veriyor, belediye ve Sağlık Ocağı'yla işbirliği sağlayabileceğimizi umuyoruz.
GÖKOVA-Akyaka'yı Sevenler Derneği Başkanlığı
Onu ilk gördüğümde sarı saçları gözlerini kapatmıştı. Gözlerinin rengini göremedim hiçbir zaman. Kursta tabak boyarken birden içeri girivermişti. Annesinin arkasından. Yanıma geldi. Ondan korkmadım. Çünkü dost bakıyordu gözlerini görmesemde.
Kuyruğunu sallayarak yere yattı. İki samimi dost gibi onu okşadım. Sırtüstü yere yattı. Anlamıştı onu sevdiğimi ve korkmadığımı. Oda korkmadı benden.
Sonraları gene geldi. Bazen fark etmezdik. İçeride ise öyle sessiz öyle can idi ki. Almayınca içeri kavga yapardı annesiyle. Sessiz sessiz kapıda ağlardı.
Sonra duyduk ki onu da diğerleri gibi katletmişler. Hem de bahçesinde. Zehiri bile yedirirken korkmamış onlardan. Pelit gibi birçok dostu yitirdik o malum gece ...
Neslihan BARAN
- Bir öneri -
Akyaka'da yaşayan herkesin bildiği gibi, her turizm sezonunun sonunda, başka birçok turistik belde de olduğu gibi, bir "başıboş köpek" sorunu yaşanmaktadır. Ancak bu sorunun çözümü için birçok beldede kalıcı olmayan ve acımasız yöntemler kullanılmaktadır. Bu nedenler, beni böyle bir öneriye yöneltti.
1- Belediye tarafından her yıl düşük bir ücret karşılığında (örn.: 1 milyon TL.) köpek sahiplerine farklı renk ve şekillerde, tasmalara takılabilecek numaralı künyeler verilebilir (kısırlaştırılmış dişi köpek sahipleri için, künye bedeline %50'lik bir indirim uygulanabilir). Böylece hem sahipsiz köpekler, hem de Akyaka'daki köpek sayısı tespit edilebilir.
2- Periyodik olarak, örneğin Eylül, Şubat sonu ve Mayıs ortasında bir "Köpek toplama haftası" yapılabilir. Bu dönemlerde künyesiz köpekler toplanarak, 3 gün boyunca anons edilerek, köpek sahipleri yada köpek almak isteyenler haberdar edilebilir. Daha önce köpeğine künye almamış olanlar, %50 ceza ödeyerek köpeklerini geri alabilirler.
3- Köpek toplama haftalarında toplanan köpekler, Eski İskele mevkiinde çöp toplama bölgesinde, 10 x 10 m'lik çitle çevrilmiş bir alanda toplanabilirler. Köpek sahiplerine köpeklerini almak için veya köpek almak isteyenler için verilen 3 günlük süre sonunda, yerleşim bölgelerinden uzakta olan bu köpek toplama merkezinde köpekler hiç kimseyi rahatsız etmeden belediye tarafından barındırılabilir yada zorunlu kalırsa köpeklerin acık çekmemesine özen göstererek imha edebilir.
Bu köpek toplama dönemlerinde dikkat edilmesi gereken bir nokta da Akyaka'ya gelen yerli ve yabancı turistlere ait olan ve tabii ki künyesiz olan köpeklerin alınmaması için, bu işlemin turizm sezonu dışında yapılması gerekir.
4- Sorun çıkaran ve çevreyi rahatsız eden köpek, künyesindeki numarasından tespit edilerek sahipleri bir defaya mahsus olarak uyarılabilir. Olay bir daha tekrarlandığında ise belediye tarafından para cezasına çarptırılabilir. Böylece saplanan bu kontrol mekanizması sayesinde köpeklerin, çocukları ve büyükleri rahatsız etmesine engel olunabilir.
5- Çevre de dolaşan künyesiz köpeklerin tespitini belediye de görevli olan su ve elektrik saatlarını okuyan kişi yapabilir.
6- Köpek toplama işlemlerinde kullanılmak için zabıta arabasında taşınabilen kafes gerekmektedir.
7- Künye bedelini ödememek için başka köpeklerin künyelerini alarak kendi köpeklerine takanlar bir para cezasına çarptırılarak, künyeler sahiplerine geri verilmelidir.
8- Böyle bir kontrol sistemi sayesinde köpeklere yapılması gereken zorunlu aşıların yapılması da sağlanabilir.
9- Tüm bu öneriler görüldüğü gibi belediyemize bazı külfetler getirmektedir. Ancak Akyaka'da yaşayan köpek sayısının 80 - 100 civarında olduğu düşünülürse, köpek sahiplerinden alınan künye ve ceza bedellerinin zamanla, belediyemiz için bir gelir olacağı düşünülebilir. Düşük bir bedelle alınan künyeler, her köpek sahibinin ödeyebilmesini dolayısıyla da her yıl yaşanan bu sorunun çözülebilmesini sağlayacaktır.
Tabii ki böyle bir sorunun çözümü ve bu önerilerin uygulanabilmesi, tarafların iyi niyetini gerektirmektedir. Zamanla bu yönteme herkes alışacak ve beldemizin önemli sorunlarından biri daha belediyemizin de katkılarıyla çözülecektir.
Thomas SCHMİTZ
NOT
Bir dost grubundan, Veteriner sayın Yılmaz Yüksel önderliğinde, dişi köpeklerin kısırlaştırılması konusunda katkılarda bulunacağı sözünü aldık, yani bakımları, ameliyatları ve ilaçları için, yardım edebileceklerini söylemişlerdir.
Akyaka'nın köpeklerle doldurulmaması için ve her yıl bir katliam yaşanmaması için, öncelikle sahipli dişi köpeklerden başlanarak, kısırlaştırma projesini gerçekleştirecekler.
Çok teşekkür ediyoruz
GAS-DER BAŞKANLIĞI
Akyaka'lı müzikseverlere müjde! ...
Beldemiz sakinlerinden MUĞLA BELEDİYE KOROSU ŞEFİ Ahmet BAŞMAN, beldemizde de bir TÜRK MÜZİĞİ KURSU açılması için gerekli çalışmaları başlatmıştır.
Halk Eğitim Merkezi Kültür Hizmetleri çerçevesinde açılacak olan bu kurs hakkında kendisiyle yaptığımız görüşmede sayın Ahmet BAŞMAN: "Böyle bir kursun açılması teklifi yakın çevremden geldi", dedi, ancak önce küçük bir grupla özel bir çalışma şeklinde düşünülmüş, daha sonra bu fikir genişleyip Halk Eğitimi Merkezi'ne bağlı nota, usul ve repertuar çalışmaları şeklinde ciddi boyutlara varmış.
Bu kursa kimlerin, nasıl kaydolacağını sorduğumuzda bize şunlar söyledi:
"Kurs kaydolmak için şimdilik sadece 243 5274 nolu telefon isim ve telefon no su bırakmak yeterli.
Bilindiği gibi Halk Eğitim Kursları herkese açık ve ücretsizdir. Atalarımızdan bize miras kalan Milli değerlerimizden biri olan müziğimizi, çocuklarımıza devretmek üzere öğrenecek ve bunu yaparken de hem eğlenecek hem dinleneceksiniz.
Bu vesileyle müziği seven herkesi bu çalışmaya davet ediyorum".
Biz de bu kursa katılacak olanları kutluyor ve başarılar diliyoruz.
"İ.G." Yayın Kurulu
Ula Halk Eğitim Merkezi denetiminde, sayın Kerra EKMEKÇİ önderliğinde, yapılan El Sanatları Kursu başladı.
Üyemiz sayın Doğan YILMAZ kendisine ait olan dükkanı bedelsiz olarak bu kış dönemi boyunca kullanılmak üzere derneğimize vermesi sayesinde, bu kursa bir mekan sağlayabildik. Sayın YILMAZ'a çok teşekkür ediyoruz.
Üyemiz sayın Mehmet DATÇA'nın ısınma giderinin üstlenmesi de bizleri çok sevindirdi ve kendisine çok teşekkür ediyoruz.
Kursa katılanlara ve özverili öğretmenleri sayın Kerra EKMEKÇİ'ye başarılar dileriz.
GAS-DER Yön. Krl.
Marmaris Çevre Koruma Derneği (Çev-Der) 29 Kasım 1997 akşamı bir eğlence ile PİNETA Oteli'nde Beşinci Yıl Dönümü'nü kutladı.
Otelin toplantı salonu yeşil balonlarla süslenerek kutlama sonunu beklemeden oynamağa başlayıp, konuşmacıların kutlama mesajlarına kadar "göbek attılar". Her gün çevre için uğraşan ve disiplinli çalışan dostlarımızın bir eğlence ile yıl dönümlerini kutlamalarını hak ettiklerini düşünüyoruz, ve en içten dileklerimizle gönüldaşlarımızı kutluyoruz.
Aynı zamanda bizlere tanıştırılan Kasım başında yapılan Genel Kurulda seçilen Yönetim Kurulu üyeleri ve yeni başkanı sayın Fürüzan AKPAK'a başarılar diler ve yine beraber devam edebilmek ümidiyle tebriklerimizi sunuyoruz.
GAS-DER Yön. Krl.
"Ortaca Postası"na ek olarak bastırılan yeni küçük bir aylık gazete "doğdu". İlginç olan taraf: Almanca olması! Ortaca ilçesine, Dalyan'a ve Dalaman'a yerleşen bir grup Alman, "Ortaca Postası"nın sahibiyle birlikte bugüne kadar dört sayı çıkartmışlardır. 1000 tane bastırılan "Lykia Postası" Türkiye ve Ortaca ilçesi ile ilgili küçük haberler, kültürel notlar, çevreyi tanıtmayı amaçlayan bilgiler ve Türk mutfağının yemek tarifleri ile "renkli" bir panodur.
Orada yaşayan yabancıların çoğu Türkçe konuşmasına rağmen, Türk kültürünü ve haberlerini kendi dillerinde okuyabilmeleri daha anlaşılabilir ve daha zevkli bir yoldu. Aynı zamanda Ortaca'ya gelen Alman turistler için ilginç bir gazete olacağına eminiz.
Üyemiz Thomas SCHMİTZ ve başkanımız Heike THOL-SCHMİTZ de her sayıda yazılarıyla katıldı, derneğimizi, Akyaka'miz ve çevremizi tanıtma fırsatı kaçırmadılar. Alman gazetecilerin işlerinde başarılar diler ve özellikle "Ortaca Postası"nın sahibine teşekkür ederiz.
"İ.G." Yayın Kurulu
Ormanlık alanların tahsisini kolaylaştırmak amacıyla Orman Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı arasında imzalanan protokolle ilgili olarak, 03.12.1997 günü saat 11.000'de Marmaris Çev-Der ve Orman Mühendisleri Odası Marmaris Temsilciliğinin ortaklaşa yapmış olduğu basın açıklamasıdır.
Önceki hükümet tarafından orman rejimi dışına çıkarılan 360.000 ha orman arazisini geçenlerde 55. Hükümet "Bozuk Orman" adı altında satışa çıkarmıştır. Satılacak arazi ile Temmuz 96'da yanan 7000 ha orman miktarının karşılaştırdığımızda acımız herkesle paylaşılacaktır. Bu kararnamenin imzalanmaması için, bütün ülkede çevre zinciri kurarak Cumhurbaşkanımıza fakslar çekip, sonucunun beklerken Turizm ve Orman Bakanlarımızın arasında imzalanan "isteyen orman arazisinden yer alabilir, denizde kökleri yıkanan bütün ormanlık kıyılarda otel yapılabilir, Marmaris benzeri kent içlerinde yer kalmamıştır, yeni orman alanlarını,i koyları turizme açıyoruz" anlamında bir protokol şöyle başlıyor: "Bu protokol 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamına giren Devlet Ormanı sayılan yerlerde, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamındaki Milli Park-Tabiat Parkı içinde Devlet Ormanı sayılan yerlerde ve 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 17/3 maddesi içinde turizm alanı ve Merkezi dışında ayrılan yerlerde, turizm amaçlı yatırım sahalarının tahsislerini tek elden Turizm Bakanlığınca yürütülmesi amacıyla hazırlanmıştır".
1950 yılından beri orman kanunları seçim öncesinde 27 kez değiştirilmiş ve 27 milyon dönüm orman yitirilmiştir. Ormanlarımızın bu dönemde yangınlarda beşte birini, yasal düzenlemelerle yarısını kaybettik, betona ezdirdik. Ama bu protokol şimdiye kadar görülmemiş bir orman kıyımına neden olacaktır. Anayasa 19. maddesinde "Ormanların tahrip olmasına yol açan siyasi propaganda yapılamaz" der ama her hükümet kendince oy uğruna "Orman Köylülerini Kalkındırma" adını kullanarak, ucu nerelere bağlandığı belli olmayan vaat balonlarını ortada dolaştırır.
Ormanların 49 yıllığına kiralanarak turizm adına ezdirilmesi gibi otlaklarımız da Yayla Turizmi'ne kiralanmak üzeredir. Şu anda komisyonda olan "Mera Kanunu Tasarısı" önerideki gibi yasalaşırsa 1 milyon ha otlak bile kalmayabilir, otlaklarımız da turizm adına ayaklar altında ezilebilir.
İlçede yaşayanlarımız ve tüm Sivil Toplum Örgütleri ile bu konuları tartışmak üzere en kısa zamanda bir araya gelmek en içten dileğimizdir.
Orman Mühendisleri Odası
Marmaris Temsilcisi 9; 9; 9; 9; 9; Çev-Der
Yavuz Ertoğlu Fürüzan Akpak
Nükleer karşıtı platform - İstanbul'dan basın bildirisi
Biz; Yetkililer tarafından Anayasal Haklarımız, Çevre Koruma ve Toplum Sağlığı Mevzuatımız çiğnenerek, bölge halkının yıllardır direnişi ve Türkiye'deki tüm Nükleer Karşıtı yurttaşların bilinçli tepkisi gözardı edilerek, yasal ÇED sürecine bile gerek görülmeden, yangından mal kaçırırcasına açılmış olan Akkuyu Nükleer Santral İhalesine 15 Ekim 1997'de teklif vermiş olan Yabancı Konsorsiyumların Ortağı olan aşağıdaki Türk firmalarını KINIYORUZ:
GÜRİŞ, GAMA ve BAYINDIR HOLDİNG; (AECL konsorsiyumunun Türk Ortakları olarak ihaleye katıldılar)
ENKA ve MNG; (Westinghouse - Mitsubishi - Rytheon konsorsiyumunun Türk Ortakları olarak ihaleye katıldılar)
GARANTİ KOZA, SİMKO, STFA, TEKFEN; (NPI (Siemens - Framatome) konsorsiyumunun Türk Ortakları olarak ihaleye katıldılar).
(NPI (Siemens - Framato)'un Türk ortaklarından TEKFEN HOLDİNG'in sahibi Nihat Gökyiğit, TEMA VAKFI'nın kurucusu ve 2. Başkanıdır. AECL Konsorsiyumunun Türk Ortakları'ndan olan ve aynı zamanda mahkeme kararına rağmen kaçak olarak çalıştırılan Gökova, Yatağan ve Yeniköy Termik Santrallarının 20 yıllık işletmesini satın almış olan BAYINDIR HOLDİNG ise TEMA VAKFI'nın en büyük sponsorlarındadır).
ÜLKEMİZ İNSANINI MİLYARLARCA DOLAR DIŞ BORÇ YÜKÜ ALTINA SOKACAK, HEPİMİZİ KAZA RİSKİ İLE YAŞAMAYA MAHKUM EDECEK VE YÜZYILLAR BOYU NÜKLEER ATIKLARLA BAŞ BAŞA BIRAKACAK OLAN, AKKUYU'DA (VEYA HER BİR YERDE) NÜKLEER SANTRAL KURMA GİRİŞİMİNİ, İNSANLIĞIN, DOĞAL YAŞAMIN VE GELECEK KUŞAKLARIN YAŞAMA HAKKINA SALDIRI OLARAK NİTELİYOR, YUKARIDA ADI GEÇEN TÜRK FİRMALARINI İHALEDEN ÇEKİLMEYE ÇAĞIRIYORUZ.
Akkuyu Nükleer Santralı Müşavirlik ve İnşaat İhalesi'nin iptali amacıyla İskenderun Çevre Koruma Derneği, Tarsus Çevre Koruma Kültür ve Sanat Merkezi, Antakya Çevre Koruma Derneği tarafından Başbakanlık, Enerji Bakanlığı ve TEAŞ Aleyhinde Adana İdare Mahkemesi'nde açılan davalar devam etmektedir. Bu davalarda davacı dernekler yanında ve lehinde Adana Tabip Odası, Pozantı Çevre Koruma Derneği, Çevre Korum Derneği, Tabip Odası, Elektrik Mühendisleri Odası, Greenpeace Akdeniz, Gümçed, Silifke Belediye Başkanlığı, ÇEKÜL, Sinop Çevre Dostları Derneği, Nükleer Karşıtı Platform İstanbul, müdahil olmuşlardır.
YETKİLİLERİ DE YASALARIMIZA VE YAŞAMIMIZA SAYGI GÖSTERMEYE VE AKKUYU NÜKLEER SANTRALI'NIN BİZE NEYE MAL OLACAĞINI BİN KERE DÜŞÜNEREK İHALEYİ İPTAL ETMEYE DAVET EDİYORUZ.
NÜKLEER KARŞITI PLATFORM - İSTANBUL
Telefax: (0212) 256 9292
Avrupa'yı gördükten sonra hep kendi kendime sormuşumdur; "güya Müslümansız, güya Avrupa temizliği bizden öğrendi, güya temizlik imandan gelir ..."
Sonra etrafıma, çevreme, insanlarımıza, şehirlerimize, köylerimize, yol kenarlarımıza, sahillerimize, piknik yerlerimiz, uzağa gitmeye lüzum yok, Akyaka beldemize bakıyorum da, utanılacak durumda olduğumuzu görüyorum. Camide halı üzerindeki küçük bir kıldan rahatsız olan cemaatin çoğu dışarıda tükürmekten, burnunu silmekten çekinmiyor. Yalnız bunlar değil, okul çocukları, öğretmenlerin bazıları, halkın çoğunluğu elindekilerini, sigara izmaritlerini, boşalan paketlerini rasgele atarken yaptıkları çirkinliğin farkında bile değiller. Eğitimsiz ve pislikten rahatsız olmayan halımıza rağmen belediyenin çalıştıracağı iki işçi her gün gözümüzü rahatsız eden bu çirkinlikleri, sandalların bağlı olduğu yerdeki pis ve iğrenç manzaraları kısmende olsa temizleyebilir. İster istemez insan kendi kendine soruyor: "Temizlik imandandır, ya pislik?"
Bayramınızı tebrik eder, temiz toplum, temiz Türkiye dilerim.
Yazık çok yazık! ...
Dr. med. A. Erdoğan KARSLIOĞLU
DERNEĞİMİZ YARARINA BİR KONSER TERTİPLİYORUZ. ŞUBAT AYI İÇİNDE DÜŞÜNÜLEN BU KONSERE SANATÇI HÜSNÜ ÖZBİLGİ VE GRUBU KATILACAKTIR. MUĞLA ZEYBEK SİNEMASI'NDA YAPILACAK BU KONSER İÇİN BİLET SATIŞ YERLERİ AYRICA İLAN EDİLECEKTİR. BELDEMİZ HALKININ BU KONSERE ŞİMDİDEN İLGİ GÖSTERMESİ, DERNEĞİMİZ İÇİN SEVİNDİRİCİDİR.
GAS-DER YÖN. KURULU
HABER HABER HABER HABER ...
AKYAKA ATATÜRK MEYDANI'NDAKİ DERNEĞİMİZİN PANOSU ALTINA BİR DİLEK KUTUSU ASILMIŞTIR. ÜYELERİMİZİN VE DERNEĞİMİZ İLE İLGİLİ HER YURTTAŞIN DİLEKLERİNİ VE ELEŞTİRİLERİ İLE AYRICA HABER BÜLTENİMİZE YAZI VERMEK İSTEYENLER, BU KUTUDAN YARARLANABİLİRLER, İLGİLERİNİZİ BEKLİYORUZ.
GAS-DER YÖN. KRL.
BİZE MEKTUP GELDİ
Değerli Başkanım,
derneğimizin "... İŞTE GÖKOVA!" adlı yayını aldım. Tüm yazıları zevkle okudum. Ayrıca benim "İdyma'dan Gökova Akyaka'ya kadar" adlı yazımı yayınladığınız için size ve yayın kurulunun değerli üyeleri İsmet TÜRKER, Can GÖRGÜN, Thomas SCHMİTZ'e teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu zor görevde başarılar diliyorum.
Saygılarımla
Mehmet BİLDİRİCİ
Mecidiyeköy / İstanbul
DUYURU
Her ay yapmakta olduğumuz SOHBET TOPLANTILARIMIZ hala devam ediyor. Her ayın Cuma akşamı, "akşam yemeğinden sonra", kışın saat 20.30'dan, yazın saat 21.00'den itibaren, Şeref'in Yeri'nde (Orman Lokali) toplanıp sohbet ediyoruz, tartışıyoruz.
Üyelerimiz dışındaki isteyen herkesin de katılabileceği bu toplantılarda, beldemizin insanlarını ve bizi daha iyi tanıma fırsatı bulabiliyorsunuz.
Birlikte oturup, sohbet ederken, içeceğiniz sıcak içecekler de (kahve, çay) derneğimizin size ikramıdır.
GÖKOVA'YI VE AKYAKA'YI
SEVEN HERKESİ BEKLİYORUZGAS-DER YÖN.KRL.
İLKÖĞRETİM OKULU İHTİYAÇ LİSTESİ
1- Televizyon - Video
2- Telefon (dahili) santral sistemi
3- Ses düzeni (Bayram ve törenler için)
4- Voleybol filesi ve topu
5- Basket topu, sağlık topu, futbol topu
6- Biyoloji mikroskobu
7- Laboratuvar termometresi (+400 C) ve muhtelif termometreler
8- Histoğmetre (8 adet)
9- Barometre (8 adet)
10- Altimetre (1 adet)
11- Ecza dolabı (10 adet)
12- Ahşap vestiyer (13 adet)
13- Sınıf Kitaplık dolabı (10 adet)
14- Fen Bilgisi için levha ve afiş
15- Tarih - Coğrafya harita takımı
DUYURU
Haber bültenimizi geçen sayısında belirtilen ve yeni açılacak olan İlköğretim Okulumuz için ihtiyaç listesi yukarıda belirtilmiştir. Okul Müdürlüğünce verilen bu ihtiyaç listesine katkıda bulunmak isteyen derneğimiz üyelerine ve belde halına şimdiden teşekkürler ediyor, kendilerini kutluyoruz.
- DUYURU - RESİM YARIŞMASI
GÖKOVA-Akyaka'yı Sevenler Derneği Ula İlköğretim okulları arası "Çevre ve Çocuk" konulu resim yarışması düzenlenecektir. Yarışma 1 - 5 ve 6 - 8 sınıflar olmak üzere iki kategoride düzenlenecektir.
Katılma Koşulları:
1- Yarışma bir eserle katılabilir. Resimler 35 x 50'den az, 25 x 35'ten fazla boyutunda kağıt üzerinde olacaktır. Resmin yapılmasında istenilen teknik malzeme kullanılabilir.
2- Resimlerin arka sağ alt köşesine ad, soyadı, okul adı, sınıf, doğum tarihi, adres ve telefon numarası yazılmalıdır.
3- Son katılma tarihi 10.04.1998'dir. Resimler okul müdürlüklerine teslim edilecektir.
4- Seçici kurulun değerlendirmesi sonucu birinci gelecek eserler ödüllendirecektir. Ayrıca her kademeye birer mansiyon verilecektir.
5- Ödüller sahiplerine 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenleri sırasında verilecektir.
6- Yarışmaya katılan eserler arasında uygun görünenler sergilenecek, sergi sonunda sahiplerine iade edilecektir.
ÖDÜLLER
Birincilere: 5 milyon TL.
Mansiyon: 1 milyon TL.
Seçici Kurul:
GÖKOVA-Akyaka'yı Sevenler Derneği Sanat Grupları
İletişim Adresi:
GÖKOVA-Akyaka'yı Sevenler Derneği Başkanlığı
Akyaka / Ula
GAS-DER YÖN.KRL.
İlkini geçen yıl düzenlediğimiz satranç turnuvasına katılımın ve ilginin beklentimizden daha yüksek olması, bizi bu yıl ikincisini organize etmeye zorladı. Daha ilgili ve coşkulu geçmesini beklediğimiz turnuva İsviçre yöntemi ile 6 tur üzerinden yapılacaktır.
Yarışma 7 Şubat saat 14.00'de başlayacak, her gün 3 tur oynanacaktır. Katılmak isteyenler 6 Şubat 1998 gününe kadar aşağıdaki telefon numaralarına isimlerini yazdırabilirler.
Ödüllere 8 Şubat Pazar akşamı dernek yönetimi tarafından düzenlenecek törende sahiplerine verilecektir.
GAS-DER YÖN.KRL.
ARGONOTLAR
Onlar ölmedi, onlar ölmedi!
Şimdi güneş, bu aslan gibi yalayarak gençleri yavaşça dağın eteğine inmekte
Şimdi ay, anımsayan ve yalnızca bizim tende güzel olmamızı gözeten ay,
Dağın tepesine yakın durur ve bir kraliçe gibi ağır ağır tırmanarak
Sinmiş aslana bakar aşağıdaki
Şimdi deniz Argonotların denizidir ve şafakta
Buyruklar verir Odysseus, geçerken köpüklü adaları
Dur, dur getirme kahveyi, istemen kızarmış ekmeği.
Şafak çekilmedi denizden, Odysseus'un gemileri
Geçmedi daha adaları, sessizce gözlemem gerek
D.H. LAWRENCE
(1885 - 1930)
Çeviren Yaşar GEDİKOĞLU
İngiltere tarihinde ilk kez halktan biri olarak, kraliyet sarayına girmeyi başaran Diana, Spencer ailesinin, anasınıfı öğretmenliği yapan mahsun ve kibar bir kızıydı. Galler prensi Charles ile tanışarak, onun kalbine girmeyi başarmış ve onunla evlenerek Galler Prensesi olmuştu. Diana böylece, İngiltere tarihine ilk kez saray dışından gelen bir kişi olarak geçmişti.
Charles ile Diana evlendikleri yıl Almanya'nın Hamburg şehrinde bulunuyordum. Britanya krallığının tahtına varis olan bu iki insan, Westminster kilisesinde, dünyayı imrendiren bir törenle evlenmişlerdi.
Halktan biri olan ve soylu geleneğini yıkmayı başaran Diana, güneş batmayan imparatorluğun taht varisi olmasını rağmen mutsuzdu. İki oğlu olmasına rağmen eşinin kalbini bir başkası çalmıştı. Saadet bulamayan ve on altı yıl süren bu evlilik, geçen yıl noktalanmıştı. Diana, eşinden boşandıktan sonra, Mısırlı, Müslüman iş adamı Dodi El-Feyad ile tanışmış ve onunla mutlu olduğunu söylemişti.
Halktan saraya sızmış biri olduğu için Diana'nın özel hayatı, yaşayışı ve davranışı, basının ve medyanın hep ilgisini çekmiş ve paparazziler onun fotoğraflarından milyarlık rant geliri elde etmişlerdi. Mutluluğu kısa süren Diana ve Dodi Paris'te paparazzilerden kaçarken, feci bir trafik kazasında hayatlarını yitirdiler. Diana'nın ölümü yakınlarını ve İngiltere'yi yasa boğdu. Herkes onun için ağladı. Onun ölümünün ardından İngiltere tarihinde ilk kez Buckingham Sarayı'nda bayrak yarıya indirildi. Saray dışından gelen biri olduğu için kraliyet ailesince benimsenemeyen Diana'nın naaşı resmi ikametgahı olan Kensington Sarayı'ndan, top arabasıyla, Westminster Katedralı'ne getirilerek, katafalka kondu. Burada cenaze töreni için hazırlanan naaş, Diana'nın yıllar önce beyaz gelinlik içinde girdiği kiliseden, beyaz kefenli tabutla çıktı. Kraliyet bayrağına sarılmış tabut içinde son yolculuğuna çıkan Diana'nın cenaze törenine binlerce insan katıldı. Sanatkar Elton John'un, Goodbye England' Rose isimli şarkısı ile son yolculuğunu yapan Diana, çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği Althorf kasabasındaki, Spencer ailesine ait topraklardaki, aile mezarlığına yakın suni bir gölletin ortasında oluşturulan adacıkta toprağa verildi. O hızlı yaşadı ve genç öldü.
Diana'nın ölümü bazı gerçeklerin ortaya çıkmasına vesile oldu. O halktan birininde soylu olabileceğini göstererek, soyluluk geleneğini yıktı. Kraliyet bayrağı ilk kez onun için yarıya indi, Herkesin kalbinde taht kuran ve iyilik, yardımsever biri olduğunu tescil ettirdi. Kişilerin özel hayatlarının müdahale edilmesinin kötü sonuçlar doğuracağını göstermiş oldu. Bütün bu gerçeklerin ötesinde, Dodi ile evlenseydi. Mutlaka Müslüman olacak ve oğlu William tahta geçince de Müslüman bir kardeşe sahip olacaktı. Bunun İngiltere'yi ve dünyayı nasıl etkileyeceği, Müslüman ülkeler açısından nasıl bir kriter ortaya çıkaracağını aklı selim bir kafayla düşünmek gerekir.
Diana'nın cenaze töreni ciddi ve tutarlıydı. Kalabalık olmasına rağmen olimpiyatlar kadar güzel bir organizasyona sahipti. Hiç bir karmaşa ve karışıklık olmadı. Gelenekçi ve milli değerlerine sadık olan İngiliz toplumu kabile ve kılan olmaktan çıkarak, toplumsal olgu ve şuur yakalamış durumda. Kültürde ve dilde öze bağlılık kişileri ve toplumu bir değer kazandırıyor. Bu değerler, milli ananelerle süslenince, ciddi, şuurlu, disiplinli ve tutarlı bir toplum yapısı ortaya çıkıyor. Bizim Toplum biliminde, insanlık ve globalleşen dünya hakkında daha bir çok yeni norm ve kaideleri, öğrenme ve uygulamaya ihtiyacımız var. Gönül isterdi ki, her şeyimiz Diana'nın cenaze töreni kadar ciddi ve tutarlı olabilseydi.
* İskele Camii Hocası
Mustafa TAVŞAN
EDİTÖRDEN NOT
* LADY DİANA SPENCER "haltan biri" değil, asalet unvanı olan biriydi.
"LADY" #9; olarak doğmuştur.
* Kraliyet Bayrağı kraliçenin aylesından biri öldüğünde HER ZAMAN yarıya indirilir.
*Yani ilginç olan nokta, DİANA'nın boşandıktan sonra, saray üyeliğinden çıkması ve "Majesteleri" hitabını kaybetmiş olmasına rağmen, bayrağın yarıya indirilmesidir.
BELDEMİZ HALKININ VE TÜM DÜNYA MÜSLÜMANLARININ MÜBAREK RAMAZAN BAYRAMINI KUTLUYORUZ.