|
|||||
Ömer Erkaraman
(27.07. - 05.08. 2012)
Ömer Erkaraman, 1953 yılında Karaman’da doğdu. Çocukluk ve gençlik yılları Karaman’da geçen Erkaraman, 1980 yılında Ankara Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisinden (Gazi Üniversitesi) mimar olarak mezun oldu. Uzun yıllar inşaat sektöründe görev yaptıktan sonra halen Çimentaş Eğitim ve Sağlık Vakfı, Işıkkent Eğitim Kampüsü İnşaatı Proje Yürütücüsü olarak görev yapmaktadır. Endüstri Meslek Lisesinde torna tesviye bölümü ile başlayan, üniversitede mimarlık gözü ile gelişen sanatsal yaratım serüveninde teknik tasarımı ağaç ve metal ile buluşturan Erkaraman, Naht Sanatı ile ilgili üretimler yapmaya başladı. Sergiler İlk kişisel sergisini 2007 yılında İzmir Mimarlar Odasında gerçekleştirdi. 2008 İzmir Büyükşehir Belediyesi Çetin Emeç Sanat Galerisi, 2009 İzmir Atatürk Kültür Merkezi, 2009 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Sergi Salonu, 2010 Bursa Büyükşehir Belediyesi Tayyare Kültür Merkezi, olmak üzere çeşitli sergiler açarak Naht Sanatını sanatseverler ile buluşturdu. Doğada kesilen bir ağacın yeni bir formda hayatına devam ettiğine inanan Erkaraman, sabır, emek ve tahammül ile ağacın dile gelmesine aracılık etmektedir. Naht Sanatı: Yapılan araştırmalarda İslamiyet’ten önce Orta Asya’da yaşayan Türklerin heykel ve oyma süsleme eserlerine rastlanmıştır. Bu eserlerde Çin ve Hint sanatının izleri görülmektedir. Ancak İslam dininin heykeltıraşlık sanatına müsaade etmemesi, Müslümanlar ve Türkler arasında ahşap oymacılığı sanatının ilerlemesine yol açmıştır. Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra oyma sanatı daha çok Türkistan’da gelişim göstermiştir. Sonraları Büyük Selçuklu Devleti’nin hakim olduğu ülkelerde meydana getirdikleri mimari eserlerin tezyinatında da oyma işçiliğine geniş yer verilmiştir. Anadolu Selçukluları devrinde çini tezyinatına önem verilmekle beraber, oyma sanatı da ehemmiyetini muhafaza etmiş ve Erzurum, Harput, Beyşehir, Konya gibi büyük merkezlerde bu sanatın en güzel örnekleri meydana getirilmiştir. Yalnız bu devirde tezyini motiflerine esas karakterlerini, çini süslemelerinde olduğu gibi, daha ziyade geometrik şekiller teşkil etmiştir. Abanoz, ceviz, elma, armut, sedir, gül ağacı, çam vb. gibi ağaçlar üzerine oyma, kakma, boyama, çatma (kükdekari) ve çakma (kafisi işi) gibi tekniklerle bezenmiş ahşap örnekleri, Selçuklu Döneminde bu alanda üstün bir düzeye ulaşıldığını ortaya koymaktadır. Düz satıhlı derin oyma, yuvarlak satıhlı derin oyma, eğri kesim, şebekeli oyma (ajur) gibi oyma teknikleriyle süslenmiş parçalar, düz satıhlı kakma ve kabartmalı kakma gibi kakma teknikleriyle dekore edilmiş örnekler, düz yüzeyli boyama, kabartmalı yüzeyli boyama gibi boyama teknikleri ve kündekari, yalancı kündekari gibi çatma teknikleriyle yapılmış eserler her tekniğin zengin bir repertuar bulundurduğuna işaret etmektedir. Bıçak, yüzeyden zemine doğru dik tutularak çalışılan düz satıhlı derin oyma, bıçak kullanarak serbest el hareketleriyle uygulanan ve yüzeyin yuvarlak olmasına özen gösterilen yuvarlak satıhlı derin oyma, yüzey daha derin oyularak zeminin belli parçaları çıkarılarak yapılan, dantel görünümü veren şebekeli derin oyma (ajur) ile bezenmiş parçalar ustaların el maharetini belgelemektedir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında ise ağaç oyma sanatı en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Rumî ve hatai dediğimiz çiçek, nebat ve hayvanların stilize edilmesinden meydana gelen tezyini motifler kullanılmıştır. Mimarî eserlerin iç ve dış kısımları bu sanatın ustaları tarafından bezenmiştir. Başlıca uygulama alanları da cami ve türbelerin mihrab ile minberleri, cami ve medreselerde kullanılan rahleler, kapı, pencere, dolap kapakları olmuştur. Evlerde kullanılan çekmece, sandık gibi eşyaların süslemelerini, çeşitli mimari eserlerin iç kısımlarına yazı yazan hattatların yazılarını tahta üzerine tatbik edenler de bu sanatın üstatlarıdır. Osmanlı imparatorluğu devrinde tahta oymacılığına naht denirse de bu sanatın erbabına izafe edildiği söylenen “nahhat” tabirine kadim ehl-i hiref defterlerinde ve diğer kayıtlarda tesadüf edilmemiştir. Bu sebepten ağaç oyma sanatkarlarına hususi bir isim verilip verilmediğini bilmiyoruz. Türk oymacıları eserlerinde malzeme olarak en ziyade şimşir , ıhlamur ve ceviz ağaçlarından yararlanmışlardır.
|
|
||||